Dünyanın ilk uçak gemisini batıran Türk Subayının müthiş hikayesi

Dünyanın ilk uçak gemisini batıran Türk Subayının müthiş hikayesi
Birinci Dünya Savaşı sırasında dünyada batırılan ilk uçak gemisini Çanakkale Zaferinin ardından Antalya'nın Kaş açıkları Meis Adası mevkiinde Topçu Mülazım (teğmen) Mustafa Ertuğrul'un kumandası topçu birliği batırmıştı. Dün canlı yayında Meis adasına karşı açıklamalarda bulunan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 104 yıl sonra aynı mevkiden mesaj verdi.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, dün canlı yayında Antalya'nın Kaş ilçesinde Meis Adası'na hakim bir tepeden Doğu Akdeniz gerilimi ve Yunanistan ile ilişkileri değerlendirdi.

Akar'ın açıklamalarda bulunduğu tepelerin hikayesini sizler için derledik. Milli Savunma Bakanı'nın Yunanistan ve Fransa'ya mesaj verdiği Meis Adası'na hakim tepede, Birinci Dünya Savaşı sırasında dünyada batırılan ilk uçak gemisi Topçu Mülazım (teğmen) Mustafa Ertuğrul komutasındaki topçu birliği tarafından batırılmıştı.

İşte o saldırının ve Tarihte ilk uçak gemisini batıran Türk askeri Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul Aker’in hikayesi...

DÜNYANIN İLK UÇAK GEMİSİNİ BATIRAN TÜRK SUBAYI

1916 yılı, Büyük Savaş’ın en sıcak günleri. Çanakkale Zaferi yeni kazanılmış, Büyük Savaş da tüm şiddetiyle devam etmekteydi. O sıralarda, Çanakkale Savaşı’nın ardından Galiçya Cephesi’ne gönderilen Topçu Mülazım (teğmen) Mustafa Ertuğrul da yurda yeni dönmüştü.

Bu sırada bazı İngiliz ve Fransız savaş gemileri Akdeniz'de devriye gezip kıyıları bombalamaktaydı. Bu gemiler, Antalya'dan Fethiye'ye kadar bütün Türk kıyılarını toplarıyla dövüyor, yelkenlileri batırıyor ve erzakları çalıyordu. Kimi zaman Meis adasına erzak taşıyor, kimi zaman da Türk kıyılarına ajan bırakıyorlardı. HMS Ben-My-Chree isimli uçak gemisi, önemli mevzilerdeki köprüleri ve demir yolu hatlarını uçaklarıyla bombalıyor ve Türk ikmallerini sekteye uğratıyordu. Fakat onlar için gelen Mustafa Ertuğrul'dan haberleri yoktu.

MEİS HAREKATI

Tam da o dönemde (1916); İtalya’ya bağlı olan Meis adası, İngiliz ve Fransızların kontrolündeydi. Doğu Akdeniz’in denetimi açısından stratejik önemi olan bu adanın işgal ve tahkimine Çanakkale’de 5. Orduya komuta eden Alman General Liman Von Sanders’ in ‘çok gizli’ emriyle karar verildi. (10 Aralık 1916) Bu emre göre, 120 kişilik Türk bölüğü 8 yelkenli ile Meis adasına çıkarma yapacak ve kıyımızdaki bataryaların desteği ile adayı ele geçireceklerdi. Bu taarruzun kumandanlığı Alman Ezelberk tarafından yapılacak, obüsün kumandanlığını Ittman üstlenecek ve 4 dağ topunu ise Mustafa Ertuğrul kumanda edecekti.

Ancak, çıkarmadan birkaç gün önce sanki çıkarmadan haber almışçasına 5 düşman gemisi Meis adasına demir aldılar. Çıkarma yapma şansı kalmadığı için askerlerimizin ve Alman subaylarının moralleri bozulmuştu. Bunun üzerine, Kumandan Ezelberk çıkarmayı bir sonraki emre kadar iptal etti.

Herkesin umutsuzluğa kapıldığı bu anlarda, Mustafa Ertuğrul’un aklına bir fikir gelmişti. Limana demir atmış olan savaş gemileri 4.5km mesafedeydi ve her iki bataryanın da menzilindeydiler. Ayrıca Pazar günü olduğu için tayfanın büyük bir kısmı sahildeydi ve gemilerin bacaları örtülmüştü. Eğer gemilere ateş açılırsa hepsine ağır yaralar verilebilir hatta batırılabilirlerdi. Kendisi, bunu iki bataryanın kumandanlığını yapan Binbaşı Şimitkolbo’ya anlattı. Şimitkolbo bu planı çok beğendi ve Mustafa Ertuğrul’u tebrik etti. Sonra Obüsün komutanı Ittman’ı çağırıp onu da bilgilendirdiler ve saldırıyı planlamaya başladılar.

SALDIRI GÜNÜ - 27 ARALIK 1916

"Türk askeri cenge hazırlanıyordu. Biraz sonra kopacak kıyametin heyecanı ile benim de yüreğim çarparken; gözüm batarya dürbününün adesesinde, düşmanı seyrediyordum. Meis, güzel bir pazar gününün neşeli havası içinde tatilin zevkini sürüyordu… Bizim taraftaki harekât ve gürültü gittikçe sükûn buldu. Herkesin kulağı, bir ağızdan çıkacak keskin bir kumandayı bekliyor. Ateeeş… Nihayet saat 13.25’te aylardan beri karşısındaki yabancı çığlıklara dişini sıkıp susan dört ağız birden alev kusmaya başladı…"

Mustafa Ertuğrul, 7.7 inçlik dağ bataryasının bir uçak gemisini 36 dakikada sulara gömen komutu verişini bu şekilde anlatıyordu. Topçu Mülazım Mustafa Ertuğrul’un batırdığı uçak gemisi ise, 120 metre boyunda, saatte 24,5 mil hız yapan ve altı uçak taşıyan İngiliz bandıralı Ben My Chree’ydi. Buna rağmen, Birinci Dünya Savaşı’nı anlatan tarih kitaplarında, Ben My Chree, tek cümle ile yer alır: “Batırılan ilk uçak gemisi”.

BEN-MY-CHREE’NİN BATIRILIŞI

Gizli mevzide bulunan obüs kükredi ve atışlar başladı, ilk 4lü salvoda isabet alınamadı ama gemiye olan mesafenin tayini için yeterli yakınlığa düştüler. Meis adasında panik ve heyecan başladı, herkes kaçacak delik arıyordu. Obüs 2. salvoya başlayacakken Meis adasının sahiline yerleştirilmiş olan iki Fransız topu hemen karşılık verdi. 4. mermileri, obüs cephaneliğindeki barutlara isabet etti. Önüne geçilemeyen büyük bir yangın başladı. Ittman sinirinden iradesini kaybetti ve obüs ateş etmeyi kesti. Hızla yanan cephanelikten mermileri kurtarmaya çalışıyorlardı fakat Fransız topçuları, bütün atışlarını cephaneliğe toplamaya başladılar. Batarya kumandanı Binbaşı Şimitkolbo, çaresizlik içinde Mustafa Ertuğrul’dan ateşini Ben-My-Chree’ ye toplamasını rica etti. Mustafa Ertuğrul’un küçük topları kocaman gemi ile nasıl cenkleşecekti ki? Fakat mesuliyetin getirdiği zorunluluktan dolayı tereddüte ayrılacak vakit yoktu. Hemen ateşe başladılar. İlk salvodan 1 mermi gemiye isabet etti, ardından ikinci salvonun 3 mermisi geminin uçak hangarına isabet etti. Hangarda bulunan benzin deposunu vurmuşlardı ve gemide çok büyük bir yangın başladı. Geminin baş topları onlara nişan almıştı fakat yangından dolayı ateş edecek vakit bulamamışlardı. Mürettebat denize atlıyordu ve kıyıdaki mürettebat gemiye gelmek yerine dağlara kaçıyorlardı. Tam 36 dakika boyunca bir sürü isabet verdiler ve sonunda Ben-My-Chree baş tarafından batarak sulara gömüldü.

MUSTAFA ERTUĞRUL AKER KİMDİR?

Antalya Tarihi'ne Üç Savaş Gemisi Batırarak Destan Yazan Topçu Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul (AKER) Bey: Kıdemli Topçu Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul (Aker) Bey, 1309 (1893) yılında Girit'in Hanya şehrinde, Ahmet Nuri Beyzadeler'in oğlu olarak doğmuştur.

İlk öğreniminden sonra gittiği Askeri Okuldan genç bir Topçu Teğmeni olarak Birinci Dünya Savaşı'nın Gelibolu cephesinde birçok savaşlara katılan M. Ertuğrul Bey, burada büyük kahramanlıklar göstermiştir.

Antalya görevinden sonra 57. Fırka ile Denizli- Aydın Milli Kurtuluş Cephesi'nde, İstiklal Savaşı'na katılan M. Ertuğrul Bey, General Şefik Aker'in kızıyla evlenince Aker soyadını almış; 1930 Ağustos'unda Topçu Kıdemli Yüzbaşı olarak emekliye ayrılmıştır.

Emekliliğinde, bugün Erdal İnönü Parkı'nın olduğu civarda, sebze ve meyve yetiştiriciliği ile uğraşmıştır. 5 Kasım 1968 günü aramızdan ayrılmıştır.

Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul Aker ve Savaş Boyunca Aldığı Madalyalar;

Donanma  İane Madalyası
Osmanlı Liyakat Madalyası
Alman Demir Haç Madalyası
İstiklal Madalyası
Prusya Liyakat Madalyası
Cedit Girit Madalyası
Harp Madalyası (Çanakkale, Kafkaasya, Galiçya, Irak, Mısır Savaşlarında verilmiştir.)
Çanakkale’de düşürdüğü İngiliz uçağındaki pilotun şapkasındaki rozet, hatıra madalyası olarak verilmiştir.
Avusturya 305 no’lu havan topu birliği rozeti, hatıra madalyası olarak verilmiştir.

PARİS II SAVAŞ GEMİSİ’NİN AKIBETİ

HMS Been My  Chree’nin batırılışı ile şoka giren Müttefikler, Osmanlı yerleşim birimlerini daha sert bombalamaya başlamış ve bir intikam arayışına girmişti. Yelkenliler daha sık batırılıyor ve gerek olmadığı halde düşman kıyı şeritten giderek asıl hakimi göstermeye çalışıyordu. Bu durum karşısında sabrı kırılan Mustafa Ertuğrul bir plan yapar ve bağlı olduğu 135. Alay Komutanı Alman Yarbayına planını kabul ettirmek için çabalar.

Anılarında şöyle demektedir;

"Müsade edin bir başka yöne gidiyormuş gibi yaparak Ağva  Koyuna (Şimdiki Antalya-Kemer) gideyim, Limana hakim noktalara bataryalarımı yerleştireyim. Emrime verilecek bir yelkenli ile düşman gemilerini bu koya çekerek batırabilirim."

Türk askerinin batırılan yelkenliler dolayısı ile günlük kumanyalarını alamayışı Mustafa Ertuğrul’u bu planı uygulamaya itmiştir.  13 Aralık 1917 günü Fransızların kovalayacağından emin olduğu bir yelkenliyi onlara gönderir.  Fransız Kruvazörü Paris II ve Alexandra adlı iki savaş gemisini peşine takmayı başarır.  Ağva Koyuna düşman gemilerinin girmesi ile yelkenlinin güvenli bölgeye girmesi aynı ana denk gelir ve ateş başlatılır. Sadece 18 dakika içerisinde Paris II sulara gömülür, Alexandra ise kaçarak kurtulur, bu saldırıda 145 kez ateşlenen topların 110’u isabetli olmuştur. Bu da düşmanın korkusunu iyice arttırmıştır çünkü karşılarında hata affetmeyen bir subay vardır.

Paris II Kruvazörünün hikayesi ise batmasıyla bitmez, batan geminin dumanları arasında mürettabat canının derdine suda çırpınmaktadır. Türklerin ateş açacağını düşünmüşlerdir ancak bekledikleri olmamış aksine Türkler suya girerek onları kurtarmış ve kıyıya çekmiştir. Köylüler ve askerler gömleklerini yırtmış, yaralarını sarmıştır, kendilerine bakacak sıhhi malzemesi olmayan askerler var olanı da düşman askerinin esir yaralılarına harcamıştır.  Buradaki esirler arasında ise Avrupa’da Türk Dostu olduğu için hiç sevilmeyen Pierre Loti’nin yeğeni Yüzbaşı Rolen vardır. O da Türk Askerinin ve Ulusunun savunulmasında Pierre Loti gibi emek sarfedecek ve şöyle diyecektir;

"Gıyaben sevdiğim bu asil Milletin şimdi karşısındayım, sizlere ne diyeceğimi bilemiyorum."

Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul, bu olayı anılarında şöyle anlatmaktadır;

"Esirlerin içinde Bahriye Erkan-ı Harp Teğmeni ve Fransa’da tanınmış savaşçılardan Rolen ve sevdiği köpeği Mastik de bulunuyordu. Sahile çıkan erlerin hepsi bitkin ancak 13’ü ayrıca yaralıydı. Yaralılar dikkatle sarılarak köye nakledildi. Azami şefkat ve merhamet karşısında şaşıran bu zavallılar, Türk askerinin ve insanının yüzüne tuhaf tuhaf bakıyordu. İçlerinde bulundukları sıcak duruma inanamıyorlardı. Yaralarını sarmak için sargı bezlerimiz ya da paketlerimiz yoktu. Bu bedbahtların yaralarını sarmak için bataryamdaki Kahramanların bazıları sanki kendilerine öğretilmiş gibi üst gömleklerini çıkarttılar ve parçaladılar, onların yaralarını sardılar. Büyük Türk Neferinin gösterdiği bu asil davranış karşısında esirler ağlayarak neferimizin boynuna sarılıyor, yüzlerini, gözlerini öpüyordu."

Daha sonra ise Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul, attığı toplardan birisi gemideki Fransız Bayrağına geldiği için gemi kaptanından özür dileyerek Türk Ulusunun özündeki kişiliği yansıtan bir başka asil davranışı sergilemiştir. Fransızlar, Türkler için bayrağın ne ifade ettiğini ise tekrar Gazi Antep Savaşlarında yaşayacaktı.

YÜZBAŞI MUSTAFA ERTUĞRUL VE ALEXANDRA SAVAŞ GEMİSİ

Paris II Kruvazörünün batırılması ile Müttefikler yeniden Osmanlı sahillerini bombardımana tutar ancak bir süre sonra top atış menzilinin dışına çıkarlar ve daha açıktan seyrederler. İngiliz-Fransız donanmasında artık çılgın bir topçu subayından ve bataryasından bahis geçmektedir. Alexandra, görevini gerçekleştirirken itina ile topçu menzilinin dışında olmaya gayret gösterdiğinden, Mustafa Ertuğrul bu gemiyi bataryası ile batıramayacağını bilmekteydi. O yüzden yeni bir plan hazırlamıştı.

"Herhangi bir yelkenlinin kaburgalarını kaplayan iç tahtaları sökülecek, Mümkün olduğu kadar patlayıcı da içine yerleştirilecek. Bütün patlayıcı bir fünyeye bağlanacak, fünye ise kaburganın içine yerleştirilen sandıklara bağlı olacaktı. Sandıklar mutlaka bir vinç ile yukarıya taşınacaktı, bu sırada ise patlama gerçekleşecekti."



Plana göre, Mustafa Ertuğrul Alexandra’yı kendi merakı ve ihmali ile öldürmeyi hedeflemişti, 8 Mart 1918 günü ise planını uygulamaya koydu. Portakal yüklü yelkenli, sahilden üç km. açığa konmuştu ve Alexdanra’nın kıyıdan görülmesiyle de tüm plan adım adım gerçekleşmeye başlamıştı. Yelkenlinin mürettabatı, Alexandra’yı görünce suya atlamış ve kaçarak yüzmeye başlamıştı, Alexandra ise önce yelkenliden uzaklaşmış ancak sonra geri gelmişti.

Önce yüzerek bir Fransız er yelkenliye çıktı ve inceleme yaptı. Hiç bir sorun olmadığını söylemişti, ardından Yelkenlinin yanına giden Alexandra, portakalların zehirli olabileceğinden şüphelendi ve gemi doktoruna bir kaç örnek götürdü. Herhangi bir zehir belirtisi de olmayınca, Gemi Kaptanı bir yelkenli dolusu portakal ele geçirdiği için mürettabatıyla mutlu olmuştu. Gemiye taşınması emrini verdikten sonra ise planın asıl kısmı gerçekleşmişti. Fünye son sandığa konmuştu ve son sandığın alınması ile siyah bir dumanla kaplı kızgın sarı renginde bir patlama görüldü. Geminin gövdesinde açılan gedik ile mürettabat filikalara koştu, gemi ise gövdesinden ters dönerek Akdenizin mavi mezarlığına önceki arkadaşlarının yanına katılmıştı.

"muharebetarihi.com" ve "dusuncemektebi.com"dan derlenmiştir...