'Ergenekon davası'nın sanık sıfatlı dostlarım

Sayın okurlarım, geçen hafta bugün “Ergenekon Davası”nın sanık sıfatlı dostlarımdan Sevgi Erenerol’un basın sözcüsü olduğu ‘Türk Ortodoks Patrikhanesi’nde tertiplenen ‘Yeni yılı karşılama töreni’ne katıldım. Ve kardeşi dostumuz  Paşa Erenerol’un, çok beğenilen yeni yıl konuşmasını dinledim. İştirakçi dostlarımızla da güzel bir gün geçirdim.
Yirmi yıldır her türlü milli sosyal faaliyetlerdeki beraberliğimizden şeref duyduğum Sevgi Erenerol kardeşimin, rahmetli eşimin yaş günlerinde ve geçen yıl Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki cenaze töreninde gösterdiği hassasiyetlerini unutamam.
Yine, bana yaş farklılıklarımızdan dolayı “ağabey” diye hitap eden ve Türk milliyetçi hareketinin her türlü kültürel faaliyetlerinde yardımımıza koşan “Ergenekon Davası”ndaki sanık sıfatlı değerli dostum Veli Küçük Paşa’mızın savunmasını da aynı günlerde dinledim. Kendisi ile ailevi ilişkilerimizde yakınlaşmalarımız oldu ve muhterem eşi Nejla hanımın sofralarında bulundum ve Paşamızın pek güzel çaldığı sazını da doya doya dinledim.
Her iki dostun yıllardan beri milli değerlerimizin her konudaki korunmasında gösterdikleri hassasiyet ve Türk Dünyası ile kültür ilişkilerimizdeki gayretleri, Türk milliyetçileri tarafından daima takdirle karşılanmıştır. Bir yıla yakın zaman diliminde mahkûm olarak yaşamını sürdüren dostlarımızın artık yargı dönemleri başlamıştır. Bizler yargısız infaza uğrayanların ailelerine sabırlar dilerken adaletimize de güvenerek neticeyi dört gözle ve merakla bekliyoruz.
Yine son yıllarda, her türlü konuda Türk milliyetçi görüşünü savunanların fahri avukatlığını üstlenerek savunmalarını yapan Kemal Kerinçsiz kardeşime, Kuvayı Milliye Derneği kurucusu emekli Albay Fikri Karadağ’a, her türlü toplantılarda daima milliyetçi görüşlerimizi savunan Emin Gürses - Ümit Sayın ve Vedat Yenerer kardeşlerimize sağlıklar ve hayırlı kararlar diliyorum.
“Suçsuzları suçlamanın zorluğunu” bilenlerden olduğum halde, Türk milletini katliamla suçlayan Ermeni gazetecinin Şişli Adliyesi’ndeki duruşmalarında ve İnönü Stadyumu’nda her yıl tertiplenen “Türk Dünyası Çocuk Şölenleri”nde yan yana oturduğumuz fikir dostlarımı yalnız bırakmama sebep olan ve beni Ergenekon madalyasından mahrum eden savcılarımıza güveniyorum.
Kırk üç yıl önce, Türk milliyetçi fikriyatını siyasi platformda temsil etmek amacıyla kurduğu partiye bizleri davet eden sevgili dostum Alparslan Türkeş sağ olsaydı, bugünkü davanın sanıklarına sevgilerini gönderir ve beni de, “Sen niye dışardasın” diye sorgulardı.
Sayın okurlarım, görüyorsunuz ki ben 82 yaşına gelmiş bir ülkücü olarak hâlâ ağırbaşlı bir kişi olamadım ve “Ergenekon davası”nın sanığı olmak istiyorum. Tıpkı 62 yıl önce yirmi yaşlarındayken, 1947 yılında Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin felsefe şubesinin komünist öğretim üyeleri Behice Boran ve Niyazi Berkes’in görevden alınması için tertiplenen mitingden sonra, “Rektör Şevket Aziz Kansu’ya kavlen ve fiilen taaruz ve hakarette bulunmaktan sanık” olduğum yılların bir genç ülkücüsü gibi davranıyorum.
Ve “Ergenekon davası” olarak dillendirilen Ümraniye davasının kırkıncı duruşma günlerinde Silivri’ye giderek, sanık sıfatlı dostlarımı selamlamak istiyorum. Her konuda olduğu gibi de, medyanın yine peşin hükümler vererek yargısız infaz yolunu seçmesini, teklif ediyorum.
Okuyucularımın yeni yılını kutlarım...
Tanrı Türk’ü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları