Ferhangi gidişler…

Ferhangi gidişler…

Hep böyle oluyor…

Korkak ve utanmaz bir zümre var; kalbi durmazdan önce adını anmadıkları/anmayacakları/anamayacakları insanların ölüm haberini alır almaz bülbül gibi şakımaya başlıyorlar.

-              Çok severdik…

-              Çok sevişirdik…

-              Şöyle hocamdı…

-              Böyle ustamdı…

-              Öyle hayrandık…

***

O insanların, yerlerinden kalkıp da yüzlerine tükürme şansı kalmadığından olmalı "adamlık"tan dem vuruyorlar.

Gidenlerin "aydın"lığına işaret ediyorlar.

"Eğilip bükülmezliklerine" methiyeler düzüyorlar.

"Duruş"larını yere göğe koyamıyorlar.

"Tavır"larına kurban oluyorlar…

Önce zekasını mı, yeteneğini mi, insanlığını mı, aklını mı, fikrini mi, vicdanını mı, birikimini mi, donanımını mı övsünler bilemiyorlar…

***

Aslında ne biliyor musunuz?

Kendi yeteneksizlikleri, çapsızlıkları, tavırsızlıkları, sığlıkları, kaypaklıkları yüzünden sittin sene mahzar olamayacakları sevgi, saygı, beğeni, hayranlık halesinden nemalanmaya çalışıyorlar gidenin; hepsi bu.

Korsan bir yancılık; geriye kalan "hoş sada"dan yağmacılık…

***

Son örneğine dün tanıklık ettik hep birlikte; ölüm haberini takiben, hemen her mecradan sevgi, saygı, hayranlık yağdı Ferhan Şensoy''a…

Ona ekranlarını aç(a)mayanlar; "Türkiye''nin büyük kaybına ağlama korosu"nun en önünde saf tuttular.

Ona salonlarını açmayanlar, oyunculuğu, yönetmenliği, yazarlığı önünde saygı duruşunda bulundular.

Yalancılar.

Levent Kırca anlatmıştı ölümünden kısa bir süre önce yaptığımız söyleşide; Ferhan Şensoy''un filmini oynatacak salon bulabilmek için ne çektiğini…

***

Yazıldığı kadar çok sevilmedi mi?

Yazıldığı kadar çok sevildi Ferhan Şensoy.

Ama yazıldığı gibi sevilmedi.

Kimileri ölümünden sonra hissettikleri acıyı paylaşırken olduğu kadar coşkuyla, ulu orta, alkışlamaktan korkmadan sevdi onu sahiden…

Ama kimileri de ayıplı bir işmiş gibi gizledi sevgisini… Yazdıklarını okudu, söylediklerini dinledi, sahnelediklerini izledi; ama iş karşılığını vermeye gelince; esirgedi.

Dünden beri o dillerden düşürülmeyen "eğilip bükülememe" hali var ya; ilkelerinden, ideallerinden tavizsizliği; kimi sevenleri için onu bir tür "sakıncalı piyade" haline getirmemiş miydi yani!

***

Gerçek şu ki, Ferhan Şensoy, ne yazdıysa, ne konuştuysa, ne oynadıysa, ne yaptıysa kuşatıldığı, kuşatıldığımız dönekliğin farkında olarak ve sonuçlarını göze alarak yaptı…

Ki bence tam da bu nedenle hak etti "yüreklilik" makamında anılmayı; arkasına hiç bakmadı, baktığında neyi/kimi görüp, neyi/kimi göremeyeceğini bilecek kadar "sosyal omurgamıza" vakıftı!

***

Oray Eğin, dünkü köşesinde çok güzel koymuştu adını;

"Bir gün ama bir gün bile kendi yapmak istediğinden taviz vermemesi belirgin bir inattı; işte ilk başta bu inat hayatını kaybetti."

Kendi adıma üzüntüm, her geçen gün ülkenin bu "inat"la birlikte, hem güce ve her türlü dayatmasına, hem de "avam dalkavukluğuna" karşı olan direncinin de azalıyor olması.

***

İçinin sesine uyup da "vira demir, eyvallah" demeden çok önce, dileyen, dilediği yerinden üzerine alınsın diye ilan etmişti zaten vedasını:

"…

Varsın sizin olsun

Rüşvetli

Pet şişeli

Kasvetli

Dolarlı, deutche marklı

Multi mega medyalı

Hem AİDS''li

Hem nükleer bombalı

Hem kardeş kavgalı

Kültürsüz

Saygısız

Terbiyesiz

Denizinde sebzeler yüzen

Yeşili tıraşlı keltoş

Çimentosu göğü delen

Gökdelenler arasından denize bakan

Çok arabesk

Ne zırvalasan rap

Çalışmak çok ayıp

Hırsızlık grekoromen

Kenefleri denize akan, dünyanız,

Varsın sizin olsun.

Güneş doğdu

Gök günaydın turuncu

Henüz ortada yok

Huzur bilinci

İçimden garip bir ses

Vira demir git diyor.

İçimden garip bir ses

Sen sonunu bekleme

Tezelden al demiri

n doğarken git diyor."

Yazarın Diğer Yazıları