Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Cahit Armağan DİLEK

Cahit Armağan DİLEK

Fırat'ın doğusunda mutabakat, batısında savaş

G-20 zirvesinden fotoğraflar paylaşıldı. Bu fotoğrafların gerçeği yansıtmadığını herkes biliyor. Sahte gülücükler, çalışılmış hareketler…

Herkesin gözü önünde ülkelerinkinden ziyade "kişisel PR" var, algı operasyonu yapılıyor, mesaj veriliyor. 

PKK terör örgütüne binlerce TIR silah yardımı gönderen, Türkiye'yi F-35 projesinden çıkaran, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'ta Yunan-Rum ikilinin yanında yer alan, ekonomimizi mahvetmekle tehdit eden ABD'nin başkanı Trump'la milli görüşün simgesi de kabul edilen işaretle birlikte poz vermek Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerçek durumu, Türkiye'nin ABD'ye mahkum pozisyonunu değiştirmiyor.

Kıbrıs'ta askeri üs alıp oraya yerleşmeye başlayan, PKK/YPG'lileri sarayında ağırlayan Fransa'nın başkanı Macron'un omuzuna elini koyarak verilen sözde samimi pozla Macron'un geri adım atmayacağını herkes biliyor.

Ya da Putin ile başbaşa konuşuluyormuş pozlarına rağmen İdlib'de Rusya'nın Suriye ordusuna desteğini kesmeyeceğini, İdlib'de Türk gözlem noktalarına saldırıların durmayacağını ve önümüzdeki günlerde İdlib'de dananın kuyruğunun tamamen kopacağını herkes görüyor.

Tabi ki Türkiye'nin gündem yelpazesi geniş. Ama 6 aylık seçim sürecinden çıkan Türkiye gerçek gündemine dönerken ekonomi kuşkusuz bir numarada yer alacak ama güvenlik odaklı dış politika da ekonomiyle eş derecede gündemin başında olacak.

İdlib'de Türk gözlem noktasına yapılan saldırıda 1 askerimizin şehit ve 3 askerimizin yaralanmasıyla birlikte gerçek gündem çok acı şekilde suratımıza çarptı.

Türkiye uzun bir seçim süreci geçirdi, iktidar yeni bir AÇILIM veya ÇÖZÜLME süreci başlattı, S-400 artan bir kriz ivmesiyle gündemin hep en başında kaldı. İşin ilginç olanı bütün bunların Türkiye'nin güvenliğiyle yakından bağlantılı olan Suriye kuzeyindeki gelişmelerin üstünü örtmesidir.

Bu köşeyi takip edenler bunu çok iyi bileceklerdir. Geri dönüp bakıldığında adeta bir yazı dizisi gibi bütün bunları anlattık. G-20 zirvesinden sonra bütün bunların iyice gün yüzüne çıkacağına şahit olacağız.

26 Haziran'daki yazımızda ABD'nin Suriye özel temsilcisinin aralarında Türkiye'nin yer almadığı Avrupa ve Ortadoğu turuna çıktığını ve artık Suriye'deki planlarını hayata geçirmek için son koordinasyonları yaptığını anlatmıştık.

Yazımızın başlığını "Suriye'de vekaleti ABD'ye mi verdik?" şeklinde yazmıştık. Gelişmeler de bu başlığı teyit eder yönde.

ABD'li diplomat Jeffrey Suriye gündemli Ortadoğu-Avrupa turuna Türkiye'yi dahil etmedi. Ama Brüksel'de sunulan fotoğrafa bakılırsa MSB Akar ile başbaşa ikili bir görüşme yapmış.

Bugünlerde Jeffrey'nin ekibinden bazı Amerikalıların Türkiye'de ikna ve yoklama görüşmeleri yaptığını biliyoruz. İkna ve yoklama diyorum yapılan görüşmeler iktidar temsilcileri ve resmi kurumlarla değil, Suriye konusunda çalışan az sayıda akademisyen ve düşünce kuruluşu temsilcileriyle.

Amerikalıların anlattıkları bizim köşe yazılarımızda ve TV programlarında anlattıklarımızı uyarılarımızı adeta birebir teyit ediyor. Bunlar ne mi?

- Türkiye ile ABD Fırat doğusundaki güvenli bölge konusunda mutabakata vardı. Sınır hattında TSK ile YPG arasına yerleştirilecek Barzani'nin eğittiği Suriyeli Peşmergeler ile Arap aşiretlerin silahlı güçlerinin ne kadar derinlikte olacağı gibi ufak tefek pürüzler var.

- Koalisyon Avrupa ve Körfez ülkelerinden topladığı paralarla SDG/YPG bölgesinin yeniden imarında Türkiye'ye ihale verilecek. Bölgede Türkiye'nin varlığı bununla sınırlı. Belki az sayıda asker sınır hattındaki ABD gözlem noktalarında bulunabilir.

- SDG bölgesinde Suriye ve Rusya'nın yer alması söz konusu değil.

Böylece PKK'nın büyük Kürdistan projesinin ikinci parçası da fiilen oluşturuluyor. Sözde akil insan ve bazı gazeteciler Suriye kuzeyindeki bu gelişmeleri iyi bir şeymiş sunuyor. Aynı birinci açılım sürecinde yapıldığı gibi. Ama birinci, ikinci derken üçüncü parçanın nerede kurulmasının planlandığını görmezden geliyorlar.

Tam da bu esnada Rusya Türkiye ile ABD arasında kendilerini dışlayan yok sayan bu mutabakattan haberdar olmuş olacak ki, tepki olarak, Fırat'ın batısında Afrin'de PKK/YPG'nin, İdlib'de ise Suriye ordusunun Türk üslerine yönelik saldırılarına sessiz kalıyor. Şehit haberleri peşpeşe geliyor. Türkiye-Suriye resmen savaşıyor.

Esad yönetiminin Rusya'nın zımni de onayı olamadan Türkiye'ye karşı bu şekilde saldırması düşünülemez. Son saldırı sonrasında MSB'nin Ankara'da Rus ataşeyi çağırması da ilginç.  İdlib mekanizması kapsamında böyle acil hayati konularda daha üst düzey bir irtibat hattı yok mu ki askeri ataşe çağrılmak zorunda kalındı? Yoksa var da Ruslar telefona mı çıkmadı? Bu durum İdlib'de patlamış olan bir savaşın göstergesi değil mi? Bu kriz S-400 projesini ABD'nin istediği yöne sokmaz mı?

Türkiye'nin Suriye'de ABD ile Rusya arasında bıçak sırtında sürdürdüğü mavi boncuk politikası iflas etmiş gözüküyor.

Fırat'ın doğusunu ikinci Kürdistan parçasına dönüştürecek ABD ile mutabakat batısında Afrin ve özellikle İdlib'de Türkiye'yi içine çeken savaşa dönüşüyor.

Türkiye Suriye kuzeyini, Rusya ve S-400'ü kaybediyor.

Dedik ya zirvelerden yansıyan fotoğraflar gerçekleri yansıtmıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları