Hâlâ yılmadıysanız...

Baskılar karşısında yılmış insanlar 3 tür tepki verir: Ya saldırganlaşır, ya sinip sesini keser ya da baskıya boyun eğer. Her 3 sonuç da baskıcının işine gelir. Yani durduk yere çirkinleşmezler...

Baskıya maruz kitlenin cephesini terk etmesi yahut sinip dağılması zaten temel amaçlarıdır. Eğer saldırganlaşırsa kamuoyu desteğini yitirir ve rejimin sert tedbirler uygulamakta haklı olduğu algısı oluşur. Dikta yönetimlerin baskı politikalarının ardında bu beklentiler vardır.

Mesela Mısır'da İhvan hareketine karşı uygulanan antidemokratik politikalar neticesinde İhvan'ın küçük bir kısmı radikalleşmiş ve dünyada Müslüman Kardeşler'in tamamı hakkında "bunlar da teröre eğilimliymiş" algısı yayılmıştır. Böylece Sisi diktası askeri yönetimi daha rahat sürdürebilmiştir.

Ülkede etkili güç odakları bazen seçimle gelmiş hükümetler üzerinde de baskı kurar. Yönetimde etkisi sınırlı başbakanı, dolaylı ve doğrudan gelen baskılarla terbiye ederler. Herkes o hükümetleri sorumlu gördüğü için başbakan da el âleme rezil olmamak için güç odağının taleplerini kabul eder.

Mesela Myanmar'da (Burma) seçimle gelen hükümete derin bağlantıları olan eski askeri yönetim insanlık dışı yöntemlerle boyun eğdirmiştir. Dikta artıkları, demokratik hükümetten parlamentoda belirli sayıda koltuk ve bürokraside önemli makamları ister. Doğal olarak hükümet yasalarda karşılığı bulunmayan hukuk dışı bu talepleri reddeder.

Tam bu aşamada, Myanmar'ın bir kısmında fanatik Budist kesimler göçmen kabul ettikleri Rohingyalı (Arakanlı) Müslümanlara yönelik katliam ve zulümlere başlar. Tüm dünyanın en sakin dindar kitlesi bildiği Budistler bir anda azgın katiller haline dönüşür! Uluslararası kınamalar öyle artar ki, sonunda Burma yönetimi baskılardan yılar ve eski diktanın taleplerini kabul etmek zorunda kalır. Katliam ve tecavüz haberleri de bir anda kesilir...

Yani gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerdeki otoriter politikaların ardında böyle bir hedef vardır. Vatandaşlar demokrasi yoluyla huzur gelmeyeceğine, hatta durumun daha da kötüleşeceğine inandırılırsa, diktatörlerini daha fazla kızdırmamayı tercih eder!

Anlayacağınız, "400 vermezseniz istikrar olmaz" algısı kamuoyunun bilinçaltına öylesine işlenen bir tez değildir. Makul insanlara itici gelen bu söylem terörden, istikrarsızlıktan bunalmış kitleleri tek bir seçeneğe şartlandırır. Kararsız ve yılgın kitleler, "400'ü verince çözülecekse, verelim bitsin" noktasına gelir.

Kaosu kimin çıkardığı, vatan evlatlarının kimler tarafından ölüme gönderildiği ikinci planda kalır. Halkın kafasında şüphelerin olması neticeyi değiştirmez. Önemli olan kanın durması, siyasi ve ekonomik düzenin yeniden sağlanmasıdır...

Yıldırmaya yönelik baskılara karşı yapılması gereken kanaat önderlerinin, sivil toplum kurumlarının ve medyanın tavırlarını, duruşlarını bozmamasıdır. Onlar sustuğu, geri adım attığı zaman, arkalarından gelen (kaybedecek çok şeyi olan) kitle geri atmaya zaten dünden razıdır.

 

Yazarın Diğer Yazıları