Hasta cemiyet

1980'lerde Ergun Göze, Tercüman'da "Hasta Cemiyet" başlıklı bir yazı yazmıştı. Kesip sakladığım bu makaleyi şimdi bulamadım. Ama muhtevasını aşağı yukarı hatırlıyorum.

Rahmetli o gün cemiyeti iki açıdan hasta buluyordu:

1- Cemiyet reaksiyon kabiliyetini kaybetmişti. Özellikle 12 Eylül 1980 öncesi yaşanan anarşik olaylar kanıksanmış, başta yöneticiler olmak üzere kimse olup bitenlere karşı tepki göstermez olmuştu.

2- Cemiyet ikinci bir hastalığa da 12 Eylül sonrasında yakalanmıştı ki, bu da ahlâkî çöküştü. O devrin "savaşma, seviş" sloganına uygun olarak utanma duygusu ortadan kalkmış, ahlâksızlık alenileşmişti.

Biz, birkaç sene önce bu gidişin ulaştığı noktayı sütunumuza şöyle yansıtmıştık:

"Geçen gün dolmuşta gidiyoruz, ön koltukta iki kız oturmuşlar, ellerinde cep telefonu, gelişigüzel numaralar çevirerek toplu taşım araçlarında olmaması gereken bir ses tonuyla konuşuyorlar. İstemeden kulak misafiri oldum. Birisi aynen (affedersiniz) şu cümleyi sarf etti: Ulan bu ne katır şansı, bize hiç aklı yok, parası çok adam denk gelmeyecek mi? Çeviriyorum, çeviriyorum moruklar çıkıyor.

Ben utancımdan yere geçtim. Lakin etrafıma baktım, kimsede bir tedirginlik yok. Yani kötülüğe karşı 'kalben buğuz' dediğimiz o en zayıf imandan bile eser kalmamış."(Bkz. Yeniçağ, 14 Ekim 2015)

Demem o ki, Ergun Göze'nin o gün bahsettiği sosyal ve psikolojik hastalıklar günümüze doğru maalesef artarak devam edip gelmektedir. Lakin bugün ben "hasta cemiyet" derken mezkûr hastalıkları değil, gerçek hastalığı kastediyorum. Hastanelere gidin, tıklım tıklım. Herkes hasta, kimi şeker hastası, kimi kalp; kimi tansiyon hastası, kimi kanser… İşin daha da vahim tarafı, bir sağlık sektörü oluşmuş. Hastaya "hasta" değil, "müşteri" gözüyle bakılıyor. Ne kadar hasta, o kadar gelir… Bu ağır yükün altından ne doktorlar kalkabilir, ne de devlet. Peki, ne yapmalı?

Koruyucu hekimlik

Hastalığa yakalanmadan önce alınacak tedbirlerle ilgilenen bir tıp kolu var ki, buna koruyucu hekimlik deniyor. Bizce esas olan ve işin ağırlık verilmesi gereken yönü de budur. Tıp fakültelerinde tedavi yolları ve ameliyat usullerinin yanında hastalığın sebepleri ve korunma yolları da öğretilmeli. Hekimlerimiz de, bu bilgiler ışığında halkın arasına girip insanları hastalığa yakalanmama konusunda bilgilendirmelidir. Söz gelimi hastalanmadan doktora görünme alışkanlığı ve sağlıklı gıda tüketme ile ilgili vatandaşlarımızın bilinçlendirilmesi koruyucu hekimlik açısından çok önemlidir. Gayet tabii bu faaliyetler doktorlarımızla sınırlı kalmamalı. Devletin de aynı istikamette bir sağlık politikası izlemesi gerekir.

Maalesef günümüzde bu söylediklerimizin tam tersi bir uygulamayla karşı karşıyayız. Müşteri garantili hastane yapmak ne demek? Hastayı müşteri olarak görürseniz hastanelerin ticarethaneye dönüşmesini önleyemezsiniz. 

Bilmem kaç bin metrekarelik devâsâ şehir hastaneleri inşa etmekle övünüyoruz. Oysa bu, övünülecek değil, aksine hastalığın arttığını göstermesi bakımından üzülecek bir iştir.

Kısacası; toplum sosyal, psikolojik ve biyolojik (beden) yönden hastadır. Bu hastalıkların salgın hale gelmemesi için başta devlet olmak üzere herkes üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmelidir. Yarın geç kalmış olabiliriz…

***

ACZİMİN GİRYESİ: HASTA CEMİYET

Cemiyet hasta, bilmem nasıl tedavi ederiz?

Hastalık devam ederse, bak hepimiz gideriz.

(Li-müellifihî)

 

Yazarın Diğer Yazıları