Her şey ''Gizli amaç'' için

Her şey ''Gizli amaç'' için

Uzun zamandır Türkiye''de büyük bir yıkım var. İnanç/din alanında yaşanan bu yıkımın adı, tam olarak konulmuş değil. Lakin yansımaları ara sıra, görünebildiği kadarıyla topluma ulaşıyor.

                En son örneğini dün gazeteler yazdı.

İçine cin girdiği gerekçesiyle 30 yaşındaki genç bir kadın hayatının baharında kendi kocası ve aile tarafından cinci hocanın tavsiyesi üzerine sırtına 100 sopa vurularak öldürüldü.

                Bu haberden bir iki gün önce de Elazığ''da tıp öğrencisi olan Enes Kara, kaldığı bir cemaat evinde baskılara dayanamadığını söyleyerek canına kıydı. Enes, 20 yaşındaydı.

                Buna benzer birçok olay basına yansıdı. Peki, yansıdı da ne oldu?

                Yansıtanlara baskı yapıldı.

Yetkililer, sessizliğinin üstüne daha da sessiz kalmayı sürdürdü.

                Yani?

Ne dinî vicdanlar haykırabildi, ne de kamunun resmî vidanı "canlara ne oldu" diye sorabildi. Ne de teolojiyi meslek edinen kurumlar kılını kıpırdattı.

Her konuda ahkâm kesen Diyanet''in ağzının içinde homurdanır gibi birkaç laf etmesinin de hiçbir anlamı yok.

Kısaca herkes sustu.

Niçin!

İşte asıl mesele bu: Soruların cevapsız kalması.

"Akıl etmez misiniz" diye kırk kere soran Kur''an''a rağmen, "Dinde zorlama yoktur" diye Allah''ın apaçık hükmüne rağmen, bu olup bitenler neyin nesidir?

Siz kim ve ne oluyorsunuz ki, Allah''ın peygamberine: "O vakit, Allah''tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen, kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi…" (Âl-i İmran, 3/159) demesine rağmen, insanları kendi dinî ideolojinize zorluyor ve onları canından bıktırıp ölüme sevk ediyorsunuz?

Kimsiniz siz?

Allah''ın yöntemini mi beğenmiyorsunuz?

Ve bütün bu gelişmeleri görüp de sessiz kalan, cemaat Müslümanlığını Kur''an tebliğinin üstünde gören politikacılar, kurum yetkilileri, zihinleri ele geçirilmiş büyük kalabalıklar, "bu yurtlarda ne oluyor, ne öğretiliyor bir araştıralım" diye kendinize neden sormuyorsunuz?

Ve asıl büyük soru aklınıza gelmiyor mu? Biz neden ve niçin Said Nursi''nin aklının kavrayabildiği, beyin işlem kapasite oranında ortaya döktüğü ve adına "Nur risaleleri" dediği kitapçıklarla sınırlı bir İslam öğretisine mecburuz? Allah''ın dini İslam, bir şahsın zekâ kapasitesi, beyin işlem hacmi ve akıl gücünün erişebildiği kadarıyla ortaya döktüğü fikir ve yorumlar kadarcık mıdır? Onunla sınırlı mıdır? Daha zekiler, daha büyük akıllar ve daha kapsamlı yorumlar olamaz mı?

Kısacası İslam, Risale-i nur öğretilerine hapis olmuş, ondan gayrısını yok sayan bir din olmaya mahkûm mudur ki, Allah''ın dinini kişiselleştiriyor ve bu tür cemaatlere teslim ediyorsunuz?

İslam, yani din, Ahmet, Mehmet, Ali, Veli ve/veya Fetullah, Sait, yok Osman Efendi gibi kimselerin akıl kapasitesine hapis edilemez.

Kişiselleştirilemez.

Tek tek kişilerle özdeş kılınamaz. Onların öğretilerinden hareketle tebliğe mecbur bırakılamaz.

Din, önce Kur''an, sonra Kur''an ile ters düşmeyen doğru hadisler, yani sünnettir.

Gerisi yorumdur.

İcma, gelenekler ve törelerdir.

Ehlisünnet de, ulema ve görüşleridir.

Türkiye''de hiç kimse kendi işini yapmıyor. Yurt açmak devletin işi. Özel açacaksa da kuralları var. Eğitim, Millî Eğitim Bakanlığı''nın işi. Lakin bir bakıyorsunuz Diyanet de eğitime el atmış.

Bir bakıyorsunuz tarikat ve cemaat de eğitim peşinde.

Neden?

Çünkü herkesin din ile değil ama dünya ile bir çıkar hesabı var. Bu da "gizli amaç", "saklı hedefler" peşinde olmakla alakalı bir durum. Akıllarında devleti ele geçirmek var. Bunun için önce insanı ele geçirmeleri gerekiyor. Bu sebeple asıl amaç, Allah''ı memnun etmek değil, "gizli amaca" ulaşmaktır. Demek ki neymiş, siyaset dini, kendi amacı için bir aparat olarak görüyor.

Asıl hedef Allah''ı memnun etmek olsaydı Enes ölmezdi. İnsanlar zorlanmaz, kişilerin dinî yorum ve öğretileri, Kur''an''ın yerine geçmezdi.

Yazarın Diğer Yazıları