PKK tehdit ediyor, iktidar Öcalan ilişkisinin boyutları tartışılıyor. Kim kimi yönetiyor belli değil. Anlaşılan o ki iktidar ve büyük ortağı MHP, bütün umudunu teröristbaşına bağlamış ve sürecin sigortası olarak görüyor. Öcalan’da filozof edasında üfürdükçe üfürüyor. “Bu durumun yansıması nedir” derseniz, derim ki; “zayıf iktidar karşısında iyi pazarlık yapabilen teröristbaşı” görüntüsüdür.
Terörü defalarca yenmiş, Irak’ta bir bölgeye kadar itmiş ve orada kontrol altında tutan Türkiye’ye bu intibaı hak etmiyor.
TERÖRİSTLER AF İSTEMİYORMUŞ.
Ukalalığa bakın. “AF istemiyorlarmış.” Niye?
“Onlar suç işlememiş miş. Özgürlük mücadelesi vermişler.”
Kundaktaki bebekleri katleden adamlar böyle söylüyor. Görev için giden çiçeği burnunda, gencecik öğretmenleri katletmek bir görevmiş gibi anlatıyor. Bir hakmış gibi söylüyor.
Silahsız masum 33 askeri sıraya dizip katletmeyi hak olarak görmemizi istiyor. Elemanlarını canlı bomba yapıp şehirlerde patlatıp, halkı öldürmeyi, bir hak ve özgürlük olarak görmemizi istiyor. Tüm yaptıklarının hepsi caniliğin ta kendisi.
Savaşlarda hastane vuramazsın. Yaşlı, kadın ve erkeklere saldıramazsın. Dolayısı ile öldüremezsin. Kısaca savaşın bile insani bir tarafı var.
Teröristler için bunlar anlamsız.
İşte böyle canilikler yaptıkları için bu bir savaş değil de terör. Yine tam da bu sebeple PKK ve benzeri gruplara terörist deniyor. Çünkü sınırı yok. Ahlakı yok. İnsanlığı yok. Böyle insanlık suçu işleyenler için af elbette olamaz. Başka kılıflar uydurularak dışarı bırakılmaları ise asla kabul edilemez. Sıradan adi suçlular gibi görülemezler.
Hayret!
Pişkinliğe bakar mısınız? Masumiyeti öldürenler, “bizi cani saymayın” diyor. Ne sayacakmışız? “Özgürlük mücahidi.”
Şimdi, “barış” adı altında bunları hapisten çıkarıp topluma katacaklarmış. Sözüm ona, “entegre” olacakmışız.
Katliam çetelerini, canlı bombacıları, kanlı pusu kurup Mehmetçiği şehit edenleri, kolunu bacağını koparanları “affetmeyip, özgürlük savaşçısı” sayarak kahramanlık payesi verip nasıl entegre olacağız öyle mi? Ne affedebiliriz ve ne de topluma katabiliriz. Hele “Özgürlük savaşçısı” saymak bu millete hepten ihanettir.
Terör eğitimi almış binlerce kişiyi, kim nasıl topluma entegre edecek, açıklasın da bilelim. Bunlar, zihin olarak (ideolojik) eğitilmiş kişiler. Ayrıca askeri eğitim verilerek bedensel olarak biçimlendirilmiş ve silahlı olarak emir-komuta edilmiş kimseler. Böylesine donanımlı binlerce kişiyi, anlaşma gereği, meclisten çıkacak kanunlar doğrultusunda topluma karıştırarak hepimiz huzurlu hale geleceğiz öyle mi? Bir de bunun adına da “barış-kardeşlik” diyeceğiz. İç savaşa hazır, eğitimli vesayet gücü desek daha doğru olmaz mı?
ÜMMET MESELESİ.
Terörist başı, DEM’li milletvekiline emretmiş: “Yaz Gülistan!”
Gülistan da yazmış.
Lafı 1925 Şeyh Sait isyanına getirerek eskiden toplumsal yapının ümmete dayalı olduğunu, bu sebeple isyanların çıkmadığını, Cumhuriyetle birlikte Millet haline getirildiğimiz için isyanların olduğuna lafı getirmiş.
Yanlış ve saptırma.
Ta 1826’dan bu tarafa Babanzade aşiretlerinin başlattığı ayaklanmalarla isyanların Osmanlı’ya varan geçmişi var. İkincisi, 1921’de Koçkiri aşireti ayaklandı. Hem de en zor dönemde. Düşman, İzmir’den girmiş, Eskişehir’e doğru ilerliyordu.
Meselenin ümmetle alakası yok yani.
Kaldı ki Cumhuriyet, bilinenin aksine ümmeti kaldırmadı. Bu durumu Atatürkçüler de yanlış anlatıyor. İki türlü ümmet var. Biri dini, diğeri siyasi. Siyasi olana “Ümmetçilik” diyoruz. Dini olana ise sadece “Muhammed ümmetinden” olma aidiyeti ve bilinci diyoruz. Eğer Müslümansanız rejimin adı ister cumhuriyet, isterse meşrutiyet ya da mutlakıyet olsun gene Muhammed ümmetindensiniz demektir. Lakin “siyasal ümmetçi” olmak zorunda değilsiniz. Sahiden dini bağlarınız kuvvetliyse, Hz. Muhammed şemsiyesi altında, sınırları aşan bir ümmet bilinciniz var demektir. Bu bilinç ve durum, bulunduğunun ülkenin siyasal rejimiyle ilgili değildir. Salt dini duygulara dayanan, dini aidiyetle zihinsel bir bağdır.
Bu sebeple, biz, sadece Kürtlerle değil, iman ekseninde her Müslümanla aynı ortak paydadayız. Bu manevi bağları bozan siyasal ümmetçilerdir. Aidiyet ve gönül birliğini, siyasal rejimlere indirgeyerek, her Müslümanı, aynı saraya, aynı padişaha ve aynı siyasal otoriteye bağlayarak tekçi bir siyasal rejim içinde sürüleştirmek istiyor.
Buradan hareketle, denilebilir ki, teröristbaşı ve ortakları, Türk-Kürt kardeşliğini kelime oyunlarıyla bozuyor. Biz hem tarih hem kültür ve hem de aynı dini aidiyetin ortak paydasında zaten kardeşiz. Geriye dil birliği kalıyor. Bunu da Cumhuriyet, laiklik ekseninde dil birliği ile ulusa tamamlıyor. Böylece nitelikli bir toplumsal bütünleşme ve kardeşlik sağlanmış oluyor.
Barış süreci, bu çerçeveyi bozma çabasıdır.