Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sabahattin ÖNKİBAR

Sabahattin ÖNKİBAR

İşte ABD sefirlerinin çok sevdiği Türk gazeteciler

Önce medyadaki yönetim şeması bağlamında teknik bir bilgi
sunalım.
Gazete ve televizyonların Ankara Temsilcileri, o medya kuruluşlarının Genel Yayın Yönetmeleri’nin ardından gelen iki numaralı yöneticisidirler. Hatta Holding Medyasının bazı Ankara temsilcileri Genel Yayın Müdürlerinden bile daha etkilidir zira onlar patronlarının Ankara ya da iktidarla ilişkisini
yürütürler.
Bu satırların yazarı İstanbul’dan Ankara’ya 1988’in sonunda gelmiş ve o günden bugüne aralıksız olarak sırasıyla Türkiye Gazetesi, TGRT, Star Gurubu (Cem Uzan döneminde) Posta Gazetesi, Flash TV ve Yeniçağ’da Ankara Temsilciliği, yazarlık ve de haber programcılığı yapmıştır.
Henüz 30 yaşıma gelmeden başlayan Temsilcilik kariyerimde Enver Ören’den Aydın Doğan ve Cem Uzan’a kadar çeşitli patronlarla çalıştım.
Medyalanın Ankara Temsilcileri ile devleti yönetenlerden yabancı ülkelerin büyükelçilerine kadar değişik çevreler, ilişki kurarlar..
Burada temel ölçü onun etki alanı ile ona duyulan güvendir ki bu çevrelerde o gazetecilere ait background (özel bilgileri) zaten mevcuttur.
Açıklıkla yazayım; bu satırların yazarı 22 yıl boyunca defalarca Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, Genelkurmay Başkanlığına, MİT’e ve Dışişleri Bakanlığına davet edilmiştir.
Özel bilgilerin verilip bazı hassasiyetlerin paylaşıldığı bu görüşmelerde direktif  ya da dayatma asla söz konusu olmaz ya da bana böyle bir şey hiç yapılmadı.
Peki yabancı elçiliklerden özel bir davet aldım mı?
Hayır hiç ama hiç böyle bir şey
olmadı.
Rusya Büyükelçisi Çerniçev gibi isimlerle talebim doğrultusunda  mülakatlar yaptım, bazılarının kokteyllerine katıldım ancak bazı yazar  ve temsilciler misali değil her hafta sonu, tamı tamına 22 yıl boyunca ne ABD ne de AB ülkelerinin büyükelçiliklerinden tek bir defa bile çağrılmadım.
Oysa temsilciliğini yaptığım medya kurumlarının tirajı ve etkisi  büyüktü, mesela benim olduğum dönemlerde Türkiye Gazetesi ile Star Gazetesi bir ara bir milyon tirajın bile üstüne çıkmıştı ki bu rakam bizim ülkemiz için müthiş bir etki alanı demektir.. Keza yine temsilciliğini ve yazarlığını yaptığım Posta Gazetesi de benim çalıştığım dönemde  600 bin net satışı ile en yüksek tirajlı gazete idi. Program yaptığım TGRT ve Star TV’de öyle...
Şu halde sorun çalıştığım kurumlar değil bendim, evet Sabahattin Önkibar olarak bendeniz ABD ve AB Büyükelçilerinin nezdinde Türk Milliyetçisi kimliğimden ötürü olsa gerek, güvenilir yani onlara hizmet  sunacak biri değildim.
Oysa bu süreçte önceki gün NTV’de kendi açıklamasına göre Fehmi Koru bizzat Büyükelçi tarafından defalarca ABD Elçiliğine davet edilmiş ve
ağırlanmıştır.
Fehmi Koru 12 yıldır Yenişafak’da, öncesinde de yine İslamcı gazetelerde yazan biri, dolayısı ile ortaya çıkan
ablo ilginçtir.
Soruyorum, İslamcı diye bilinen ve o imajda olan biri, ABD sefiri tarafından niye ısrarla talep edilir?... Fehmi Koru bunun cevabını vermek zorundadır.
Kuşkusuz ABD sefaretinde ağırlanan sadece Fehmi Koru değil, Cengiz Çandar’dan Aslı Aydıntaşbaş’a, Şahin Alpay’dan Ergun Babahan’a, Eyüp Can’dan Mehmet ve Ahmet Altan kardeşlere, Semih İdiz’den Nurcan Akad’a, Yasemin Çongar’dan Murat Yetkin’e, Tarhan Erdem’den Eser Karakaş’a kadar pek çok isim, zaman zaman sefarette ya da konsoloslukta ağırlandılar ancak ömrü  güya Haçlıya ve Siyonizm’e küfürle geçen Fehmi Koru ve benzerlerinin durumu farklıdır. Sadece bu görüntü bile emperyalizmin Türkiye’deki sözde İslamcılara olan ilgisi ya da gizli ilişkisini doğrulamıyor mu?.. Haa bu arada Hüsnü Mahalli Yenişafak’dan Edelman’ın baskısı ile kovdurulduğunu söyledi, bu işi sen mi yaptın yoksa Sadıkoğlu mu, Fehmi?


YOK FARKI...
Osmanlı’da Taif, AKP’de Silivri!

Tarih okuyanlar bilir, Güney Arabistan’da bulunan Taif, Osmanlı’nın sürgün beldelerinden en önemli olanıydı. Taif’e sürgün edilenlere peşinen yarı ölmüş gözüyle bakılırdı ki Osmanlı’da Saray’a karşı tehlikeli görülenlerin çoğunluğu buraya yollanırdı. Ne yalan söyleyeyim bugünkü Silivri hapishanesini coğrafi konumu ile olmasa da işlevi bakımından bendeniz biraz Taif’e benzetiyorum ki bu benzetmede referansım Tayyip Erdoğan’dır. Hatırlayın daha kısa bir süre önce Başbakanımız  “Benim hakkımda milyar doları var diyen yazanlar şimdi Silivri’de”  dememiş miydi! Evet Silivri sadece Başbakan’ın milyar doları var diyenlerin değil, aynı zamanda AKP’ye karşı mücadele edenlerin sürgün yeridir. Buraya gönderilenlerden biri de ne alakası varsa AKP’li Kayseri Belediye Başkanı hakkında yolsuzluk iddiasında bulunandır. Görüyorsunuz muhalifseniz dün Taif, bugün Silivri adeta kader gibidir!


TASFİYE...
Diyanet artık siyasetin emrinde!

Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’nin en önemli kurumlarından biridir ve bu yapı bugüne kadar çok politize olmamıştır. Öyle ki 9 yıllık AKP iktidarında bile Diyanet, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun dirayetli yönetimi ile bu konumunu muhafaza edebilmiştir. Ancak ne var ki bu titizlik artık terk edilmiş ve on binlerce mensubu olan inanç kurumumuzda adeta AKP’nin arka bahçesi yapılmak istenircesine politik uygulamalar başlatılmıştır. Önce türban konusunda AKP’nin istediği yörüngeye girmeyen Ali Bardakoğlu istifaya zorlanmış, akabinde Ayşe Sucu gibi gerçekten amacı sadece İslam’a hizmet olan bir hanımefendi ile ekibi tasfiye edilmiştir. Ayşe Hanım olayında bazı dini grupların baskısının olduğunu biliyoruz ki bu tablo fecaattir zira Diyanet eğer  cemaatler arasında taksim edilmeye kalkışılırsa, bu hem dinimiz hem de ülke için yıkım demektir!


RÖVANŞ MI...
Böyle bir kararı vali veremez!

Haberi duymuşsunuzdur; Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91. yılında yapmayı planladığı ve rutin olarak her yıl gerçekleştirdiği koşuyu güzergah tahsis edilmemesi sebebiyle yapamadı. Güzergahı tahsis eden makam Ankara Valiliğidir ki bu makamda halen Alaattin Yüksel bulunuyor. Bazı çevreler Vali Yüksel’in izin vermemesini 28 Şubat’ın rövanşı olarak sunuyor zira malum, Alaattin Bey o dönemde TSK’nın çok kızdığı Emniyet’in Genel Müdürü idi... Hayır bizim kanaatimize göre alınan bu karar yani TSK’ya güzergah verilmemesi olayı Alaattin Bey’i ve hatta bütün valileri aşar yani hiçbir vali böyle bir kararı Başbakan’a rağmen vermez, veremez. Dolayısı ile izin vermeyen Vali değil, iktidarın başı diye düşünüyoruz... Yoksa Tayyip Bey, Kürtçenin resmi dil olması noktasında aynı çizgiye girdiği askerle kavga ediyor densin diye mi bu izni vermedi?

Yazarın Diğer Yazıları