İzmir Marşı…

İzmir Marşı…

Yazıyı yazdığımda, TRT henüz "Mustafa Kemal Atatürk ve değerlerimizi hepimizin ortak paydası gördüğünü" ilan eden açıklamasını yapmamıştı. "Açıklamaya gerek duymuyor" görünmeleri dahi başlı başına sıkıntıydı.

O nedenle yazıya, "Sayın TRT Genel Müdürü, Sayın TRT Spor Genel Yayın Yönetmeni, Sayın TRT Spor Yıldız reji ekibi" diye başlamıştım. Hitabımı değiştiriyorum:

Bugüne kadar olmuş ve bundan sonra tekrarı olası bütün "millî coşkularımızı mundar etme" girişimlerine binaen, TRT yönetimi de dahil bütün kurumlar ve dahi eyyyy Türkiye!..

***

İzmir Marşı;

Resmî olarak "anonim" bir eserdir.

Bazı kaynaklara/rivayetlere göre İzzeddin Hümayi Bey, bazı kaynaklara göre de Kaptanzade Ali Rıza Bey tarafından bestelenmiştir.

Her iki isim de ziyadesiyle "ecdad soylu(!)"dur.

Her iki ismin de "Ce-Ha-Pe zihniyeti"yle herhangi bir ilgi ve alakası bulunmamaktadır.

İzzeddin Hümayi Bey, sayısız ilahi de bestelemiş bir zakirbaşıdır. İslam Ansiklopedisi''nde sitayişle anılır.

Keza İzmir Marşı da, CHP yahut herhangi bir siyasi partinin "seçim müziği" olarak değil, (günümüzde) Türk askerinin "Yunan işgalcileri denize dökmek üzere" İzmir''e girişi onuruna söylenmektedir.

Kaynağının "Kafkasya Marşı" olduğu söylenir.

Ki, bu marş da muzaffer "İslam Ordusu"nun Bakü''ye girişine atfen bestelenmiştir.

Söz konusu dönemde AK Parti''nin "A"sı bile bulunmadığından hatta henüz Kurtuluş Savaşı dahi başlamamış olduğundan, Vahideddin hâlâ tahtında oturduğundan, hatırladığım kadarıyla Cumhuriyet tarihinde de İzmir Marşı eşliğinde vuku bulmuş bir darbe bulunmadığından, kimsenin ne siyasi olarak ne de ideolojik olarak işkillenmesine gerek yoktur.

***

Bırakın insanlar bu ülkeye aidiyetlerini nasıl dile getirmek istiyorlarsa öyle dile getirsinler.

Bırakın insanlar ay-yıldızlı bayrağı hangi tempoyla sallamak istiyorlarsa onunla sallasınlar.

Yeter ki, kalpleri ve ruhlarıyla bu ülkeye ait kalsınlar, bayrağı düşürmeden, kirletmeden, lekeletmeden yol alsınlar.

Hangisi daha iyi;

7/24 dobra söyleyip, Türk bayrağını bulaştığı yüz kızartıcı suçlardan kurtulmak için bir "algı aracı" olarak kullananların verdiği pozlar mı?

Yoksa, ana sütü gibi ak ve helal başarılarıyla Türk bayrağını dünyanın geri kalanı için bir gıpta, imrenme sembolüne de dönüştürmüş olan Türk kadınlarının İzmir Marşı''nı söylerken, 10. Yıl Marşı''nı söylerken, İstiklal Marşı''nı söylerken verdiği pozlar mı?

Nereye kadar siyasileştireceğiz bizi Irak yapmayan, Suriye yapmayan, Afganistan yapmayan, Libya yapmayan değerleri, sembolleri, isimleri, tarihleri, zaferleri…

***

İzmir Marşı, ne iktidar karşıtıdır, ne muhalefet yandaşı…

İzmir Marşı, bir millî minnet manifestosudur Mustafa Kemal ve "kurtuluş"ta pay sahibi olan her askerine. Ezan dinmemesinden, bayrağın inmemesinden yana olan bir Allah''ın kulunun da, asgari akıl ve mantık doğrultusunda, rahatsız olmaması beklenir çalınıp söylenmesinden.

Ne yapacağız yani, bir kesimin akıl hocası olan mevta fesli meczup haz etmiyor diye İstiklal Marşı''nı da mı tartışacağız üç gün sonra!

 

Kimi kimden koruyorsunuz?

Zafer Bayramı geçti ama önümüzde Cumhuriyet Bayramı var, sonra 10 Kasım var, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı var, Atatürk''ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı var…

"Devlet erkanı", ama koşa koşa, ama geri geri giden ayaklarla, ama minnetle, ama hürriyetlerinin sebebi hikmeti olan dehaya saygı sunmayı "sap gibi durmak" sığlığında yorumlayarak, bir vesileyle, bir şekilde ama illa ki katılacaklar bundan sonra da Anıtkabir''de düzenlenen törenlere…

Bu sebeple, aklımdayken paylaşmak istedim;

Görece daha denetimsiz, kontrolsüz alanlarda, devleti yönetenleri korumak için "çok sıkı güvenlik önlemleri" almak anlaşılabilir ama Anıtkabir''de, üstelik de alana girişlerin son derece sınırlı tutulduğu bir resmî tören anında gerek var mı buna?

Anıtkabir''in zaten bir muhafız bölüğü var…

Millî bayram olması dolayısıyla zaten devlet erkânının etrafı her rütbeden askerle sarılı…

Bu ortamda, şeref holünden Misak-ı Millî Kulesi''ne kadarki yürüyüş mesafesinde bile keskin nişancılar ve sivil korumalardan oluşan bir  koridora almaya gerek var mı gerçekten Cumhurbaşkanı''nı?

Kimi kimden koruyorsunuz?

"Başkomutan"ı kendi ordusundan mı?

15 Temmuz''dan sonraki büyük temizlikten, TSK''yı sivil siyasetin emrine verdikten sonra bile… Hâlâ mı?

Nahoş…

 

Gerici miymiş! Hadi canım…

HDP''nin, Said Nursi''nin Şanlıurfa''da kaldığı odanın müzeye çevrilmesi ve naaşının nerede olduğunun araştırılması konusunda soru önergesi vermesini şaşkınlıkla karşılayan bir aklıevvel kalabalığı var.

Söz konusu olan Şeyh Sait''i manevi önder, fahri lider gibi konumlandırmış olan HDP. Ve hâlâ gericilik, yobazlık, Cumhuriyet düşmanlığı, kadın karşıtlığı üzerine inşa ediyorlar şaşkınlıklarını.

***

Bak sen şu Said Nursi''ye!

Öyle miymiş ya!

Vallahi inanmam!

***

Şeyh Sait de Cumhuriyet''in aydınlık yüzüydü zahir; onun mezarı için definecilik oynanması bu denli rahatsız etmediğine göre bizim sekülerleri!

Adeta medeniyet timsali!

Büyük ilerici!

***

Feodalitenin tüzel kişiliğe kavuşmuş hali de olan HDP''yi demokrasi, insan hakları gibi "evrensel değerler"le anlamlandırmaya çalışmanın boşunalığının kitlesel idrake mazhar olabilmesi için, gün başına daha kaç sakillik yaşamamız gerekiyor acaba?

 

Yazarın Diğer Yazıları