Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Kıymetimi bir tek Öcalan anladı(!)

 

Trajikomik bir şaka değil; eski Genel Yayın Yönetmeni, HÜRRİYET’in
“İmralı’daki cani”den “muhatap”, “eli kanlı katil”den “barış elçisi”,
“terörist”ten “terorişko”  yaratma sürecindeki rolünü “gururla”
sunar...

BİR: Türkiye Cumhuriyeti bugün, Kürt sorununu çözmek için, İmralı’da bir muhatap bulabilmişse, Bunda Hürriyet gazetesinin çok büyük payı vardır.
Öcalan’ın yakalandığı günleri hatırlayın.
Kamuoyu ayaktaydı. Bazı  gazeteler  “Hemen asın” manşetleriyle çıkıyordu.
Hürriyet o günlerde PKK liderinin asılmaması için tarihinin en büyük ve en riskli kampanyasını yaptı. Çok da iyi yaptı.
Size hatırlatmak isterim.
O günlerde de bu gazetenin sahibi, geçen cumartesi günü  “barış dili”  çağrısı yapan patronum  Aydın Doğan’dı...
Ve bilin ki, arkadaş ve aile sofralarında bile epey yalnızdık...
İKİ: Siz belki hatırlamazsınız. Bu ülkede “Öcalan’la niye görüşmüyorsunuz. Tarihi bir fırsat kaçırıyorsunuz” mesajını en cesur dille kim söylemişti?
Mehmet Ağar...
Şimdi nerededir biliyorsunuz değil mi? Hapiste...
Onu cezaevinde kimlerin ziyaret ettiğinin tam listesine bir bakarsanız, “derin devlet” diye etiketlenen o insanın sandığınız gibi hiç de yalnız olmadığını anlarsınız.
O günlerde Ağar dışında  “İmralı ile görüşülmeli”  diyen ilk yazarlardan biri bendim.
Bu gazetede  “Kürt” kelimesini de ilk defa 1988 yılında ben kullandım.
Hürriyet arşivleri orada...
ÜÇ: İmralı’daki mahkûm hâlâ  “çetebaşı” olarak anılırken, Adalet Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’na başvurarak, çözüme yardımcı olmak için mülakat başvurusunu yapan ilk gazeteci benim.
Dönemin AK Partili Adalet Bakanı’na sorarsanız size söyler.
DÖRT: Ben, Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorununu yönetme politikasını A’dan Z’ye destekliyorum.
Buna “Uludere”  konusundaki politikası da dahildir. Bunu yazdığım için  “Taraf” gazetesinin manşetinde,  “Tencere kapağı”  benzetmesiyle hakarete uğradım.
İlk Kürt açılımına da aynı heyecanla destek verdim.
Hatta Habur olayını kınayan yazı bile yazmadım.
BEŞ: Gazetemizin sahibi Aydın Doğan’ın mektubunu da son derece yapıcı ve sahici buluyorum.
VE ALTI: Son bir nokta...
Siz, benim Kürt sorununun çözümüne yaptığım katkıları inkâr edebilirsiniz ama İmralı’daki Abdullah Öcalan çok iyi biliyor.
Çünkü rahmetli Şerafettin Elçi gibi, o da “Kürt hassasiyeti”  kadar  “Türk hassasiyeti”nin de öneminin farkında...
Ertuğrul Özkök/Hürriyet

 

Yıllarca “özel danışmanlığını”
yaptığı “proje”yi anlattı

 

Özal Kürdistan’ı kuracaktı

 

(Özal’ın) Kafasında 5-6 ya da 8-10 eyalete dayalı bir idari sisteme geçecek bir Türkiye vardı. (...) Diyarbakır bir eyaletin merkezi olacaktı kesinlikle. Ama o eyalet, nüfusu Kürt çoğunluklu olmayan bazı illeri de içerecekti. Örneğin, Maraş, Kayseri gibi. Sırf Kürdistan gibi gözükmesin diye... Ama adı Kürdistan konmadan, Kürdistan coğrafyasının önemli bir bölümü, bir ya da iki vilayette biraraya gelebilecekti sonuç olarak. Yani bir şekilde Kürdistan olmuş olacaktı.  
Cengiz Çandar (Mine
Şenocaklı röportajı, Vatan)

 

Terörle pazarlık, tıpkı ayı ile yatağa girmek gibidir,
sonunda kimin nasıl ezileceğini önceden tahmin etmek
zor olmaz. Can Ataklı Vatan

 

Evini basan adamla
pazarlık yapar mısın?

 

AKP iktidarı kendi büyüttüğü PKK belasını çözmek adına şimdi terör örgütünün isteklerini kabul edecek adımlara hazırlanıyor.
Bu rezalete isyan edenlere de, ‘Sen, barışa karşı mısın; kan akmasını mı istiyorsun?’ diye saldırıyorlar.
Bunlara cevabı bir okurum veriyor:
-Adam eline silah almış, gelmiş dayanmış kapına. ‘Evinin bir odasını bana vereceksin! Yoksa oğlunu, kızını, akrabalarını öldürürüm!’ diyor. Şimdi bu adamla pazarlık mı yapmak gerekir yoksa hakkından gelmek mi?
Rıza Zelyut/Güneş

 

“BDP Kandil’in cariyesi”

 

Bu süreçte BDP’nin tek rolü İmralı-Kandil arasında ayakçılık yapmaktır.
Vasatın üstünde bir devlet aklı, mevcut süreçte Kandil’in gönüllü cariyesi olan BDP’nin zerre kadar rol üstlenemeyeceğini bilir ve ona göre hareket eder.
Gültekin Avcı/Bugün

 

Bilgi notu

 

“PKK ile müzakere ediyor diyen şerefsizdir” diyen Başbakan’la, pazarlık müzakerelerine ucu açık görüşmelerle başlayan Başbakan aynı insandır!..
Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet

 

AKP Diyarbakır Milletvekili
Galip Ensarioğlu’na göre  dağdaki terörist ‘Boşuna
ölmedik’ diyebilmeliymiş...

 

Kimin vekili
olduğunuz belli!

 

... Adam on küsur yıldır cezaevinde ama örgütünün yaptığı her eylemde onayı, teşviki ya da yönlendiriciliği var...
Sırf bu yüzden yeniden yargılanması ve cezaevindeyken işlemeye devam ettiği suçlar yüzünden de cezalandırılması gerekirken; devlet, bu görüşmelerle onu hem aklıyor, hem de yüceltiyor.
(...)
AKP’nin Kürt asıllı Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’na göre, dağdaki PKK’lı teröristler de aynı kaygıyı taşıyormuş...
Bu insanların (!) dağa çıkış nedenlerini ortadan kaldıracak adımlar atılırsa, bunlar silah bırakıp dönerken, “Boşuna ölmedik, bak bunlar da oldu” diyebilmeliymiş!
(...)
Ah Galip Bey; ah...
Evet, vekilsiniz ama kimin vekili olduğunuz belli!
Dağdaki teröristin, ‘Boşuna ölmemişiz’ diyebilmesini istiyorsunuz ama otuz yıldır o teröristlerin öldürdüğü çocuklarımızın ailelerinin ne diyeceği aklınıza bile gelmiyor!
Bulacağınız  “barış formülü” nün özü bu mu?
Teröristlerin kaygılarını yok etmek...
Ya pusuya düşürülen, karakollarda şehit edilen askerlerin ailelerinin kaygıları ne olacak Galip Bey?
Okullarda öldürülen öğretmenlerin, mayınlarda patlatılan sivil vatandaşların aileleri isyan etmeyecek mi bu duruma?
Sizin  “milletvekili maaşınızı”  o teröristler mi veriyor, yoksa şehit yakınları mı?
Siz kimi temsil ediyorsunuz?
Kimin adına kaygılanıp, kimin adına konuşuyorsunuz?
(...)
Madem demokrasiyle yönetiliyoruz; madem gerektiğinde mahallemizdeki evlerin hangi renk boyayla boyanacağını belirlemek için bile sandık başına gidip oy veriyoruz; o zaman terörün çözümüne yönelik tüm formüller sandığa götürülmeli ve karar halka bırakılmalı...
Sorun bakalım halka; İmralı’yla pazarlığı onaylıyor mu, onaylamıyor mu?
(...)
Teröristleri düşündüğünüz kadar, kendi halkınızı da umursayın Galip Bey...
Yoksa emin olun; o halk bu büyük çelişkinin hesabını bir gün sizden de sorar!
Mustafa Mutlu/Vatan