Koalisyondan hâlâ umutluysanız...

MHP lideri Devlet Bahçeli  “olmayana ergi yöntemi”  kullanarak hangi partilerin hükümet kuramayacağını göstermeyi sürdürüyor. Bahçeli’nin kamuoyunun kafasını karıştıran çıkışlarını,  “çözülme sürecini” bitirmek ve devleti yeniden fabrika ayarlarına döndürmek için bir plan dahilinde yaptığını düşünüyorum. Ancak Devlet Bey’in Recep Erdoğan’ı sarayı hapsetmek için AKP içinden güçlü bir ortağa ihtiyacı var! Geçici Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu kalıcı hale dönüştürmeden de Saray’ı kuşatması imkansız görünüyor!

Bu doğrultuda ilk adım olarak, HDP’li herhangi bir koalisyon seçeneğini saf dışı bıraktı! (Yine de bu ihtimal MHP’ye karşı sürekli koz olarak kullanılacaktır!) Erdoğan da mevcut durumun aleyhine döndüğünü elbette görüyor. Partide kontrolü zayıflıyor, medyadaki gücü azalıyor, yargıyı saran korku havası yavaş yavaş dağılıyor, dünyada giderek yalnızlaşıyor, kısaca sonu yaklaşıyor. Eğer memleket bir kaosla savrulmaz veya bir savaşa girmezse olağanüstü hal durumunun sürdürülmesi çok daha zorlaşacaktır!

Ancak elindeki kozların çoğunu tüketti! Seçimden önce  “İstikbal savaşı” ilan eden iktidar 7 Haziran’dan sonra TBMM’de çoğunluğu temsil yeteneğini yitirdiği için bundan sonra aynı söylemin kullanılması  “millî iradeye karşı savaş”  anlamına gelecektir. Üstelik  “paralel kurgusu” da tel tel dökülüyor. Bir yandan koalisyon görüşmeleri yaptığı partilere öte yandan  “üst aklın emrinde, legal görünümlü illegal yapı”  iftiraları da atamıyor.

“Yurtta savaş”  havası  “gerçek millî iradede” karşılık bulmayınca dışarıda savaş senaryolarına sarıldılar. Lakin Suriye’de tampon bölge oluşturmanın fayda getirmeyeceğini TSK da iyi biliyor. Tek adamın raf ömrünü uzatmak için yüzlerce Mehmetçik’in hayatını söndürecek bir maceraya kim rıza gösterebilir? Aslında sınıra yığınak yapan orduya verilen asıl görev, Suriye’deki Koalisyon güçlerinin harekâtına destek çıkmak! NATO ile yürütülen görüşmeler bu yönde! PKK/YPG devletine engel olunacağına dair açıklamalar ise iç kamuoyunda gaz almaya yönelik!

İktidar partisi daha önce de Irak’ın kuzeyinde ayrı bir devlet kurdurmamak maksadıyla askeri harekât düzenlemişti. Bugün “Kuzey Irak” yönetimini en üst düzeyde ağırlıyor! Komşumuzun toprak bütünlüğünü korumak ve Suriye’nin kuzeyinde kurulacak yeni bir devlete izin vermeyeceğimiz söylense de emin olun birkaç yıl sonra “Kuzey Suriye” hükümetini de resmen tanırız!  “Postal yalayıcısı”  dedikleri zata “Kardeşim Barzani” nidalarıyla sarılanların tepesinden yarın “kardeşim Salih Müslim!” sesleri yankılanırsa hiç şaşırmam!

Asıl konuya dönelim, Bahçeli, kimlerin ve kimlerle hükümet kuramayacağını tek tek dikte etmeyi sürdürüyor. MHP’nin dün Semih Yalçın imzasıyla yayınlanan açıklamasında özetle şöyle deniliyor:  “PKK’nın kuklası HDP ile yan yana gelmeyiz. MHP’yi aşağılayan CHP isterse AKP ve HDP birlikte ülkeyi bölebilir! Ey Davutoğlu ’karanlık ve kaçak sarayda’ yalnızca koltuğunu düşünen şahıstan kurtul ve şartlarımızı kabul et!”

Nihayetinde, Davutoğlu az tadilatla MHP’nin şartlarına hayır diyemeyecek konuma çekilmiştir. Yani başkent kulislerinde dolaşan  “ABD ve AB geniş tabanlı bir AKP-CHP koalisyonu istiyor” söylentilerine karşı Bahçeli  “daha millî”  bir seçeneği Davutoğlu nezdinde AKP tabanına sunmaktadır!  “Böylece hem siz tek adam yönetiminden hem de millet çözülmekten kurtulsun”  mesajı verilmektedir!

Tabii ki, Erdoğan da kırmızı çizgiler üzerinden yürüyen tehlikenin farkındadır! Koalisyonun hangi türlüsü olursa olsun sonuç er ya da geç aleyhine dönecektir. Savaş atmosferinde gidilecek bir erken seçim dışında kurtuluş ümidi kalmamıştır. Koalisyon umutlarını ortadan kaldırmak için de bürokraside atamalara hız verilmekte, milliyetçi bilinen kadrolar özellikle görevden uzaklaştırılmaktadır.

Öte yandan Davutoğlu’nun tüm partilere kapıyı açan yaklaşımı Saray’ın “siyasi gerginlikten beslenen” tavrı ile ters düşmektedir.  “Hırsızlık yapanın kolunu kesmeye”  kararlı olması halinde Davutoğlu’nun suyu ısınacaktır. Saray bir yandan koalisyon ihtimallerini bertaraf ederken bir yandan da Davutoğlu’na gözdağı vermektedir. Ancak Saray açısından işler öyle ters gidiyor ki yargılanmamak şartıyla partiyi yine Abdullah Gül’e teslim etmek zorunda bile kalabilir! Yani Saray tam bir “kırk katır mı, kırk satır mı”  çıkmazında...

Yazarın Diğer Yazıları