Korona, kayıp ve yas

Merhaba sevgili okurlarım, bir bayramı daha geride bıraktık. Bu sene korona sürecinde tatsız tuzsuz bir bayram yaşadık. Ne büyüklerimizin elini öpmeye gidebildik, ne de bizlere gelen oldu. Teknolojinin imkanlarından faydalanabilenler, akıllı telefonları olanlar görüntülü de olsa el öpme ritüelini yerine getirdi. Bir eksiğimiz bayram şekerleri idi!..

Umarım yaralar çabuk sarılır. Bir an önce özlemini çektiğimiz eski günlere döneriz.

Tabii hâl böyle olunca, Uzman Klinik Psikolog Şebnem Zafer Hanım''a sizler için danıştım. Kayıp ve yas sürelerinde yaşanan olumsuz süreci nasıl atlatırız konusunda aydınlatıcı bilgiler verdi. Birlikte okuyalım:

"Bizleri kısa bir süre içerisinde etkisi altına almıştı. Yayılımının önüne geçilemediği ve kontrolünün halen sağlanamadığı bu hastalık; günlük rutinlerimizi de tamamıyla değiştirir hale geldi.

Fizyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik açıdan her türlü alanda tüm sarsıcılığıyla kendisini belli eden korona virüs, hayatımızın odağı haline geldi. Yaşadığımız bu ekstrem duruma karşı adapte olma gayretindeyken vaka ve ölüm artışları da bizi tetikler hale geldi. Yaşanan kayıplar karşısında daha kaygılı ve üzüntülü hisseder olduk. Hastalığın sebepleri, bulaşı ve seyri gibi konular henüz daha yeni ele alınırken, en ciddi sonucunu ise ne yazık ki pek çoğumuz yakınlarımızı kaybederek gördük. Daha da önemlisi alışılagelmiş cenaze törenlerinin dışında vedalaşmalar yaşayarak, yas sürecini farklı bir şekilde yaşar olduk. Tüm hayatın anlamı değişirken, ülkece hatta dünyaca bitmeyen bir yas sürecine adım attık.

Bir yakınımızı kaybettiğimizde yaşadığımız o tarifsiz acı, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına dair inanışlarımız doruklarda olur, yerine kimseyi koyamayacağımızı düşünür, bu derin kederle hayatımıza devam ederiz.

Her kayıp beraberinde o kişiye keder getirir. Yitirilen şey her ne olursa olsun o kişide neyi temsil ediyor bunu görebilmek oldukça önemli. Bu konuda yapacağımız olası hatalardan biri, kişinin yaşamış olduğu kayba ve beraberinde getirdiği zorlanmaya saygı duyamamak olacaktır.

Kayıp yaşandıktan sonra süreç işlerken dünya anlamsız hale gelecektir ve kişi bu durumun bir daha asla düzelmeyeceğine dair bir algıya kapılacaktır. Bu son derece hassas bir mesele olduğundan kaybın ardından yapılabilecek ilk ve en iyi müdahale yaşadığı durumun anlaşılabilir olduğunu ifade etmek olacaktır.

Olası yas belirtileri ise, genellikle şok ile başlar ve inkâr ile devam eder ardından ise kişi kendini son derece kızgın hisseder. Bu kızgınlık hem kişinin kendisine hem de ölen kişiye yönelik bir kızgınlık olabilir.

Bu mekanizmanın ardından ise çaresizlik baş gösterir, kişi depresif belirtilerin tümünü sergiler; içe kapanma, hayattan zevk almama, genel mutsuzluk-keyifsizlik ile ilerler ve tam bu noktada psikiyatrik ve psikolojik bir müdahaleyi gerektirir.

Tüm bunların sonunda ise artık kabullenme yaşanır ancak bu kabulün kişide hangi alanları etkilediğini bilmek ve takip etmek oldukça önemli, nasıl baş edeceğini bilmiyorsa zarar görmesi muhtemeldir.

Ölümü anlamlandırmak, kabullenmek çok zor olsa da hayat akıp giderken olduğumuz yerde duramayız. Bize bahşedilen hayatı tüm güzellikleriyle, acılarıyla yaşamak ve devam ettirmek durumundayız.

 Peki yas sürecinden en az hasarla çıkabilmek için neler yapılabilir?

Öncelikle kayıp anında kişilerin duygularını onaylayabilmeyiz, onu anladığımızı ifade etmeli, yaşadığı durumun zor olduğunu ancak atlatmasının imkansız olmadığını dile getirmeliyiz. Verdiği tepkileri anormal olarak adlandırmamalıyız, biliyoruz ki yas tepkileri anormal bir durum karşısında verdiğimiz normal tepkilerdir aslında…

Sonrasında ise ne yapacağız?

Kişinin baş etme becerilerini ortaya çıkarmalı ve bunun üzerinden adımlarımızı belirlemeliyiz. Kimi için fizik mekanizması kimi için duygu kimi için ise bilişsel mekanizmalar daha etkili olacaktır. Bunları bilmek bizi hızlandıracaktır.

Örneğin bir kimse için ağlamaksa baş etme yöntemi, lütfen izin verin ağlasın ya da sahilde yürüyüp bir nefes almaksa engel olmayın; spor ona iyi gelecekse ''''şimdi zamanı değil'''' deyip, ertelemesine neden olmamalıyız. Kimse aynı şekilde yas tutmak zorunda değildir.

Hangi kanal baskın çalışıyor ise o konularda kendini özgür hissetmesini sağlamalıyız.

Biliyoruz ki yas yaşanırken güç kaybı hissedilir elimizden geldiğince eski gücünü ona hatırlatmalıyız ve bir anlamda onu teşvik etmeliyiz aksi halde biz ya da yakınımız her kim olursa olsun aylar geçse bile kafamızı yastığa koyduğumuzda geçmiş anılarla baş başa kalabiliriz. Kayıp ile birlikte yarım kalan bir beraberliğin onda yarattığı acıyı hissedin, anlayın onu tüm kalbinizle dinleyin, acısını paylaşın.

Ölüm elbette ki doğal ve oldukça tanıdık ancak kabul edilmesi zor olduğunu da aklımızdan çıkarmadan olabildikçe sabırla kayıp yaşayan bireyin yanında olabilmeli ve yasını tutabilmesine izin vermeliyiz, çünkü asıl sorunlar tutulamayan yaslar ile kendini belli edecektir."

Sağlıklı güzel haberlerle buluşmak üzere.

Yazarın Diğer Yazıları