Kurbanlar ve 30 yılda değişmeyen tehdit!!!

Kurbanlar ve 30 yılda değişmeyen tehdit!!!

PKK ile Hizbullah örgütünün çatışmaya girdiği 1980''li yılların sonunda "Düşmanımın düşmanı dostumdur" şeklindeki bir yaklaşım radikal dinciliği de büyütmekten ileri gitmemişti...

Önce kendi aralarında, İlimciler-Menzilciler kavgasına tutuşan Hizbullahçılar, daha sonra namluları PKK''ya çevirmiş ve iki örgüt arasında  (başta Diyarbakır ve Mardin olmak üzere) dehşet verici çatışmalar yaşanmış, kimi kaynaklara göre de 400-600 arasında insan yaşamını yitirmişti...

Konuya odaklanmadan önce, son yıllarda gelenek haline getirilen "Düşmanımın düşmanı dostumdur" şeklindeki yaklaşımın o günlerdeki anlamına değinmekte yarar var;

Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) faili meçhullerin yoğunlaştığı ve Hizbullah''ın da "Hizbulkontra" diye nitelendirildiği dönemde; (9 Temmuz 1992 akşamı) bir grup gazeteciyi Ankara''daki merkezde ağırlamış...

Dönemin 2000''e Doğru dergisinde çalışan Hikmet Çiçek de MİT''in davetine katılarak karargahtaki basın toplantısını izlemiş...

Dönemin MİT Başkanı Teoman Koman, o yıllarda eylemleriyle Güneydoğu''yu sarsan Hizbullah''la ilgili soruya "Hangi Hizbullah" diye, karşı soruyla yanıt verdikten sonra şunları söylemiş;

"İran''daki Hizbulah''ın Türkiye''dekilerle ilgisi yok. Güneydoğu''daki kepenklerin davranışlarına tepki gösteren bir çıkarma grubudur bunlar. Hizbullah denmiştir, adları öyle kalmıştır, yoksa değildir."

Ancak o yıllarda, MİT Başkanının "hangi Hizbullah" yerine, "neden Hizbullah" sorusunu öne çıkartması gereken olaylar yaşanıyordu...

KATLEDİLEN AYDINLAR VE SONRASI...

1990''lı yıllar sadece PKK ile Hizbullah arasında çatışmaların yaşandığı bir dönem değildi...

1990''lar; HEP, DEP, İHD yöneticileri ve gazetecilerin de faili meçhul cinayetlere kurban gittiği, Batman, Mardin, Diyarbakır gibi kentlerde neredeyse her gün 2-3 kişinin öldürüldüğü bir dehşet dönemiydi...

PKK ile çatıştığı gerekçesiyle Hizbullah''ın kollandığı, hatta istihbarat raporlarında kamufle edildiği öne sürülen o yıllarda, radikal dinci terör örgütü militanlarının gözaltına alındıktan sonra serbest kaldığı, üzerlerine gidilmediği, (örneğin 20 yıl boyunca aranan örgüt lideri Hüseyin Velioğlu ve yakın çevresinin bir türlü bulunamadığı) yolundaki eleştiriler de artmıştı...

Ancak gaflet olarak da değerlendirilen bu sürecin sonu ne yazık ki çok acı olaylarla sonuçlanmıştı...

1990''da Muammer Aksoy, Turan Dursun ve Bahriye Üçok, 24 Ocak 1993''te Uğur Mumcu ve 1999''da Ahmet Taner Kışlalı şeriatçı terör örgütlerince  öldürüldüğünde, radikal dinci örgütlerin faaliyetleri zirve yapmıştı...

Sadece Hizbullah değil, İslami Hareket''in yanı sıra, Kudüs Ordusu/Tevhid-Selam Örgütü adlarının da sıklıkla gündeme geldiği bu dönemde, at izi it izine öylesine karışmıştı ki, faili belli olan cinayetler "faili meçhul"e gidiyor, zaman zaman devlet zan altında kalıyor, fakat olaylar bir türlü önlenemiyordu... Peki, sonunda neler mi oldu?..

HİZBULLAH''IN YERİNE IŞİD VARKEN!!!

Türkiye''de sosyal, siyasal, ekonomik alanda, toplumsal değişimlerin kitleleri sarstığı dönemlerde ve devlet egemenliğinin darbe aldığı süreçlerde nasıl sonuçlar değişmemişse, son 40 yılda terörün içinde bulunduğu devinim açısından da pek bir şey değişmiyor...

Evet; dün ölüm yıl dönümleri olan kalpaksız kuvvacı Uğur Mumcu ile Hizbullah''ın 24 Ocak 2001''de şehit ettiği Diyarbakır eski Emniyet Müdürü Ali Gaffar''ın yaşamları boyunca mücadele ettikleri radikal dinci terör örgütlerinin hareketliliği zaman zaman darbe alsa da, etkinliklerini (30 yıl sonra bile) halen koruyor olmaları çok şaşırtıcı!..

Uğur Mumcu''nun hem, "tarikat müritleri 30 yıl sonra general olacak ve cumhuriyete başkaldıracaklar" şeklindeki saptaması, hem halkın bağnazlığa taviz veren siyaseti affetmeyeceği yolundaki öngörüleri 30 yıl sonra nasıl haklı çıktıysa, hem Mumcu''yu hem de Gaffar Okkan''ı şehit eden radikal dincilerin bu kez IŞİD adı altında hareketlenmesi de çok düşündürücü!!!

İşte İslami Hareket, Kudüs Ordusu ortadan kalksa da, Hizbullah Hüda-Par adı altında partileşse de, El Kaide''den sonra IŞİD halen faaliyette ve neredeyse her gün yapılan operasyonlarda yeni hücreler ortaya çıkabiliyor!!!

Özetle; devlet PKK''ya olduğu gibi IŞİD''e savaş açsa da, bağnazlığın dayattığı pervasızlığın Mumcu ve Okkan''ın ölümünden 30 yıl sonra tehdidini korumasından ciddi dersler alınmalı...

Söyler misiniz; o kadar aydın katledilmişken, bağnazlığa taviz verilmesinde geçmişten bu yana devlet ne kadar suçlu, "tüm partiler" açısından siyaset ne kadar suçlu, medya ne kadar suçlu?..

Yazarın Diğer Yazıları