Libya bölünmeye doğru mu gidiyor?

Türkiye, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile 27 Kasım 2019 tarihinde imzaladığı "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması" muhtırasının ardından TBMM'den geçirdiği tezkere ile birlikte, Libya'da yıllardır devam etmekte olan iç savaşın açık bir şekilde tarafı olmuştur.

Meselenin çıkış noktası, Ankara çok geç kalmış olsa da, Doğu Akdeniz'de uluslararası deniz hukukuna göre ülkemizin gelecek nesiller için hayati önem taşıyan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) haklarının kullanılmasının devamlılığıdır. 

Bölgedeki ülkeler arasında yaşanan muhtelif siyasi sebeplerden dolayı Türkiye, Doğu Akdeniz'deki varlığı ile ilgili bir tek Libya ile anlaşma yapma imkânına sahip olabilmiştir. Bu yüzden Libya meselesi bazı çevrelere göre, Mısır ve Suriye de izlenen hatalı politikalarla karıştırılmamalıdır. Zaten Yunanistan, İsrail ve Kıbrıslı Rumlar neredeyse bütün Akdeniz'i kontrolleri altına aldılar.

Aşiretlerin siyasi ve toplumsal hayatta oldukça etkili oldukları Libya, hâlihazırda iki ayrı hükümet ve parlamento tarafından yönetilmektedir. İlki, Trablus'ta Birleşmiş Milletlerin tanıdığı meşru hükümet olan UMH'nın Başkanı Fayez El Sarraj olup Türkiye ile söz konusu deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair mutabakat muhtırasını imzalamıştır.

Diğeri ise, Libya'nın doğusunda Tobruk merkezli illegal temsilciler hükümetinin başı General Khalifa Hafter bulunmaktadır. Hafter başta Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkeleri olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinden de destek almakta, paralı asker kullanmakta, askeri silah ve mühimmat gücüne sahip olup, petrol rezervleri ile ülke topraklarının % 90'ını kontrolü altında tutmaktadır. Ancak ülke nüfusunun çoğunluğu UMH'nın kontrolünde bulunan topraklarda yaşamaktadır.

Dış güçlerden destek alan ve Trablus'u kuşatan Hafter güçleri, daha tezkere TBMM'ye getirilmeden mutabakat muhtırasının yok sayılması için Trablus'taki meşru UMH hükümetinin düşürülmesi amacıyla yoğun taarruza geçmeye başlamışlardır.

Bu durumda UMH'nın Hafter güçlerinin eline geçeceği öngörüldüğünden, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki varlığının korunması amacıyla caydırıcılık unsuru öne çıkarılarak tezkerenin onaylanması için TBMM'ne onaya sunulmuştur.

Türkiye'nin TBMM'den onaylanan tezkereye dayanarak askeri eğit-donat amacıyla acilen Libya'ya asker göndermesi, Rusya ve Türkiye ile birlikte birbiriyle hasım olan her iki Libyalı tarafın da hazır bulunduğu 13 Ocak'taki Moskova Toplantısının yolunu açmıştır.

Toplantıya Hafter'in katılması ve dönüşü arasındaki süre içerisinde silahların susması Libya halkı arasında umut yaratmıştır. Ayrıca Hafter'in hazırlanan sonuç bildirisini imzalamadan kaçması anlaşmanın yarıda kalmasına sebep olmuştur.

Daha sonra 19 Ocak'ta, Libya krizinin çözümlenebilmesi için Berlin'de yapılan konferansta kısmen de olsa netice alınabilmiştir. Berlin konferansına Libya meselesiyle ilgili 12 devlet ve 5 uluslararası kurumun katılmasının yanı sıra dolaylı olarak iki hasım taraf da hazır bulunmuştur.

Konferansta Libya sorununun çözümüne yönelik siyasi, ekonomik ve güvenlik başlığı altında 55 Maddeden oluşan yol haritası sunulmuştur. Konferansın Libya meselesinde yeni bir başlangıç olması Türkiye açısından önem arz etmektedir. Ancak, ateşkesin yürürlüğe girmesine yönelik kim, nasıl ve ne şekilde uygulamalarda bulunacağı konusundaki sorular cevapsız kalmaktadır. 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri olan ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin gibi ülkeler konu ile ilgili yaptıkları görüşmelerde ateşkesin denetlenmesi için sivil denetçilerin gönderilmesi üzerinde durmaktadırlar. Diğer taraftan Libya halkı, Berlin konferansı sırasında teşkil edilmesi öngörülen 5+5 ortak askeri komitesinin kurulmasını da umutla beklemektedirler.

Öte yandan Arap Birliği adına yapılan açıklamada, Türkiye'nin Libya'ya asker göndermesinin uluslararası hukuka aykırı olduğu bildirildi ve NATO, BM, AB, Afrika Birliği Topluluğuna da şikâyette bulunuldu. Diğer taraftan Cezayir öncülüğünde Tunus, Mısır, Sudan, Çad ve Nijerya'nın Dışişleri Bakanları bir araya geldiler. Bu beraberlikte siyasi çözümden yana oldukları ve yabancı ülkelerin Libya meselesine kesinlikle dâhil olmamaları konusunda görüş birliğine vardılar.

Ankara, Libya'da ateşkes devam ettiği müddetçe daha fazla asker göndermeyeceğini bildirdi.

Sonuç itibariyle çatışmaların zaman zaman devam etmesi ve Libya'da etkin iki otoritenin askeri pozisyonlarını korumaları olumlu neticenin alınmasına engel teşkil etmektedir.

Libya'da yaşanan gelişmelerden anlaşılacağı üzere tüm bu diplomatik görüşmelerin garantisinin olmadığı görülmektedir. Bu meselenin daha çok uzun süreceği kanaatindeyim. Siyasi çözüm arayışları ateşkesin tamamen sağlanması ile mümkün olabilecektir. Aksi takdirde Libya Yönetiminin iki başlı olarak devam etmesi, ülkenin bölünmesi sonucunu yaratabilecektir.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları