Maskeli balo…

Maskeli balo…

Önce Murat Ağırel''e canı gönülden alkış; Cumhuriyet tarihinin en vicdan yarası skandallarından birini ortaya çıkardığı için.

*

Bu ülke, kurulduğu günden itibaren çok rezalet, çok utanmazlık gördü.

Gördüklerinin çocuğunun mali boyutu, Kızılay''ın Ahbap''a çadır satması olayından kat be kat fazlaydı.

Ama gördüklerinin biri bile, "usullü" bu olayın yol açtığı duygusal sarsıntıyı oluşturamadı.

Biri bile, deprem bölgesinde ayakları çıplak o çocuklar, üstlerine yağan yağmurdan sığınacak bir çatı ararken, o çatıların, bir yerlerde, birilerince "pazarlanıyor" olduğu gerçeğiyle yüzleşmek kadar şiddetli sarsmadı bizi.

Bu haberle birlikte bir deprem daha oluyor; içimizde.

Enkazı, son dönemde tutunabildiğimiz tek dalımız; duygudaşlığımız.

*

Şunu da belirtip öyle başlayayım:

Murat''ın ifşasından sonra yapılan açıklamalarla anlaşıldı ki, bu satış yöntemi, "herkesin bildiği sır" bile değildi. Aleniydi. Bugüne kadar kimse -en azından yüksek sesle- itiraz etmemiş, bu bir "rutin", bir "prosedür" olarak "benimsenmiş"ti.

Sorarım size şimdi;

Bu, tanımlamakta son derece zorlandığım benimseme, kabullenme, razı gelme hâli de bir tür "artçı" değil mi?

Merkez üssü erdemlerimiz olan…

*

Türk Kızılay Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kerem Kınık, bildiğiniz üzere, Ahbap''ın deprem bölgesine ulaştırdığı çadırları Kızılay''dan para karşılığı satın aldığı haberini yalanlamadı. Sadece bir "detay"ı vurguladı. Buna göre çadır "satışını" yapan Kızılay Derneği değil derneğin iştiraklerinden biriydi. Ve bu Kınık''a göre normaldi.

Sair zamanda elbette.

Ama…

Bugün de mi?

*

Kaldı ki, Kınık''ın şahsı açısından durum değişmiyor; satışı yapan kim olursa olsun, her durumda tepkinin muhatabı olacak kişi yine kendisi. Çünkü, Türk Kızılay Derneği Genel Müdürlüğü de, bütün şirket/iştirakleri bünyesinde toplayan Kızılay Yatırım da günün sonunda Türk Kızılay Yönetim Kurulu''na bağlı.

Kınık da, sadece yardım faaliyetlerinden sorumlu değil, iki kolun da bağlı olduğu o en tepedeki yönetim kurulunun başkanı.

*

Bu vesileyle milletimiz de bilsin;

Sadece Çadır ve Tekstil değil; Kızılay, kimilerinin adını belki ilk defa duyacağı hatırı sayılır alanda şirketleşmiş durumda;

Kızılay İçecek, Kızılay Sağlık, Kızılay Bakım, Kızılay Kültür Sanat, Kızılay Teknoloji, Kızılay Portföy, Kızılay Lojistik, Kızılay Sistem Yapı, Kızılay Etki Yatırım, Kızılay Biyomedikal

Var oğlu var; ki mağdura, muhtaca kan, can olacaksa; gözümüz de sözümüz de yok; Allah arttırsın!

*

Misal Kızılay İçecek, "sektörün önde gelen şirketlerinden biri" olarak, 26 ülkeye yayılan bir pazarlama ağına sahip. Ve yılda bir milyar şişe üretim yapıyor.

Misal Kızılay Portföy, bütün geliri Kızılay''a aktarılmak üzere gelişmeye açık sermaye şirketleri ve projelere yatırım yapıyor.

Misal Kızılay Sağlık, Türkiye genelinde 3 donanımlı hastane ve 2 Tıp Merkezi''yle, yılda ortalama 750 bin vatandaşa sağlık hizmeti sunuyor; ücreti mukabilinde.

Kızılay Teknoloji, kamu kurumları ve özel sektöre bilgi teknolojileri, AR-GE ve inovasyon konularında hizmet veriyor.

Kızılay Biyomedikal, kan torba sistemlerini geliştiriyor; geniş bir ihracat pazarı bulunuyor.

Bu ortamda ironik demek mümkün değil en trajiği bunlar belki:

Kızılay Çadır ve Tekstil "Elde edilen gelirlerin tamamı insani yardım faaliyetlerinde kullanılmak üzere" afet çadırları üretiyor.

"Barınma" alanında, konteyner, prefabrik bina, hafif çelik bina kalemlerinde faaliyet gösteren Kızılay Sistem Yapı''nın ise 37 bin 500 metrekarelik son teknolojiyle donatılmış bir fabrikası bulunuyor; hem de Malatya''da!

2018''de kurulan Kızılay Yatırım, bütün bu şirketlerin çatısı. Ve bir "şirket" olarak ama nihayetinde "Kızılay''ın insani yardım faaliyetleri için düzenli kaynak sağlamak ve ihtiyaçlarına çözüm üretmek amacıyla" faaliyet gösteriyor.

*

Şimdi…

Kızılay Yatırım''ın temel motivasyonunun "İnsanı ve toplumu güçlü kılmak, afetlerin ve yoksulluğun oluşturduğu insan ıstırabını dindirmek" olması "ayrıntısına"; -zira madem asıl olan "şirket" oluşu misyonu değil- takılmayalım…

İman getirdik ki, bu satış kâr amacı gütmek durumunda olan bir ticari kuruluş tarafından gerçekleştirildi!

Ee?

Değişen ne?

Böylesi bir afet gününde, neye göre "Hımm, tamam o zaman" dememiz gerekiyor size?

Herhangi bir şirket, ne bileyim örneğin bir giyim markasının, deprem bölgesine yolladığı TIR''larca temel ihtiyaç ürünü karşılığında o yardımı dağıtan gönüllülere fatura kestiğini öğrensek "Bu nasıl iş" demeyecek miyiz ki, size demeyelim!

*

Şirket olunca yardımda bulunulamıyor mu?

Bağış yapılamıyor mu?

Deprem bölgesine 100 bin adet serum bağışlayan Türk İlaç ve Serum Sanayi "A.Ş." adı üstünde "şirket" değil mi?

Bölgeye tonlarca süt ve su yollayan Pınar, tonlarca bisküvi yollayan Eti ve Ülker şirket değiller mi?

Ankara Halk Ekmek, İstanbul Halk Ekmek "iştirak" değil mi; parayla mı sattılar ekmeklerini?

Madem dikkat kesilmemiz gereken yer "şirket" kimliğiniz, soru şu:

Siz de, tıpkı onlar gibi, olağan hallerde "para karşılığı" yaptığınız işi afet dolayısıyla karşılıksız sunamaz mıydınız?

"Şirket olarak" 2 bin 50 çadırı bağışlamanızın önündeki engel neydi?

*

Bu arada;

Ne kimseyi yerin dibine sokmak, ne kimseyi göklere çıkarmak üzere yazmıyorum.

Eğer, "yardım götürüyorum" diye kasım kasım kasılıp da aslında bunu para karşılığı yapan başka kurum, kuruluş, kişi varsa o alış-verişlerin muhatapları da, çıksınlar, açıklasınlar…

Ki…

Bitsin bu maskeli balo…

Silelim umut dünyamızdan, sahibi fark etmeksizin bütün sahte yüzleri…

Yazarın Diğer Yazıları