MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Balyoz’dan sonra iddia olunan “Ergenekon” da çöktü

Geçen hafta Ergenekon davasına ilişkin iki ciddi gelişme yaşandı. Davanın 14 yıl hüküm giyen sanıklarındanİbrahim Özcan, kendisine atfedilen tapelerin sahte olduğunu, tapeleri yapan polislerin de itiraf etmesini sağladı...
Ergenekon soruşturmasının ana dayanağını oluşturan ve yıllardır Kanada’da yaşayan Tuncay Güney hakkında yakalama kararı verildi.
Her iki gelişme de 5 yıl süren ve halen Yargıtay aşaması başlamayan Ergenekon davasının temellerinin ne kadar çürük olduğunu ortaya koyuyor.
İbrahim Özcan, duruşmalar boyunca kendisinin hiç bilgisayarı olmamasına karşın, iddianamede  “Kişisel bilgisayarından çıkan deliller”  diye bir başlık bulunduğunu, 5 adet telefonun da kendisinin üzerine yazıldığını haykırdı durdu. Mahkeme heyeti Özcan’ın bu haykırışlarına kulak tıkadı, savcılar sanık lehine olan delilleri de bulup dosyaya koymakla yükümlü oldukları halde tersini yaptı.
Yattığı 5 yıl hapis dikkate alınarak kararın verildiği 5 Ağustos 2013’te serbest kalan İbrahim Özcan, ilk iş olarak kendisine ait olmayan telefonların peşine düştü. (...) Geçen perşembe günü Çağlayan Adliyesi’nde görülen davada polisler şu ifadeyi verdiler:
 “Her gün yüzlerce sayfa tape yapmak zorundaydık. 15-16 saat çalışıyorduk. Çok yorgun düşüyorduk. Sehven böyle bir hata yapmış olabiliriz.”

***

Böylece Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin cep telefonuna yüklenen yanlış telefon numaralarından sonra İbrahim Özcan’ın üzerine geçirilen cep telefonları da açığa çıkmış oldu.
(...)
Ergenekon davasının hemen tüm delillerinde olduğu gibi telefon tapelerinde Aziz Nesin’i aratmayacak bölümler var. Belli bir kurumda çalışanlara o kurumun santral telefonu da yüklenmişti. Örneğin Cumhuriyet Ankara bürosunun bütün telefonları bana ait özel telefonmuş gibi işlem görmüştü. Mehmet Perinçek’e de araştırma görevlisi olarak çalıştığı İstanbul Üniversitesi’nin santralı yüklenmişti. İbrahim Özcan’dan anlaşılıyor ki, herhangi bir kurumda çalışmayanlara da Ergenekon soruşturmacıları cep telefonu armağan etmişler. İçindeki deliller de bonusu...

***

Tuncay Güney ise duruşmalar boyunca sanıkların hâlâ kulaklarından gitmeyen bir başka feryadıydı. Onun ifadelerine dayalı olarak suçlanan sanıklar soruyordu:
 “Bizleri tutuklu yargılıyorsunuz, Tuncay Güney bu davanın neresinde? Hiç değilse tanık olarak ifadesine başvurun, gerçekler bir nebze ortaya çıksın...”
Mahkeme heyeti bunlara da kulak tıkadı, çünkü dava, kararı verildikten sonra açılmıştı.
5 Ağustos 2013’te karar verildi. Dosya Yargıtay’a gönderildi... Ve yıllar sonra bir başka mahkeme Tuncay Güney’i sanık sandalyesine oturtmaya karar verdi.
Tuncay Güney Kanada’dan verdiği demeçlerde oyuna getirildiğini, günah çıkarmak gerektiğini söylüyor. Bunlara karnımız tok, Tuncay Güney çok adil yargılanmalı, bu davaların kurgusu hakkında bildiği her şeyi açıklamalı.

Mustafa Balbay / Cumhuriyet

 


Bir sıvacı ustası geldi hepinizi ezdi geçti

Bir sıvacı ustası taaa Fransa’dan kalkıp geldi, hepsinin fiyakasını yerle bir etti!..
Sıraya koyalım:
- 1 katrilyon 300 trilyona yapılan 1000 odalı sarayın sahibi 12’nci Tayyip...
- Anlı şanlı holdinglerin büyük patronları...
- 50-60 katlı 300-500 daireli gökdelenlerin müteahhitleri...
- Her karış boş toprağa salyaları akarak saldıran, bir kalem oynatmayla trilyonlar kazanan doyumsuz para babaları...
Bir sıvacı ustası geldi, hepinizi sıfırladı!..
(...)
Oysa o fotoğrafı, yukarıda saydıklarımızın hepsi görmüştü...
Diyarbakır’da hamile eşinin yanında kahpece şehit edilen Astsubay Nejdet Aydoğdu’nun o gecekondu benzeri, sıvası bile yapılamamış baba evinin fotoğrafı!..
Ama hiçbiri yardım elini uzatmamıştı!..
(...)
Dişinden tırnağından artırarak Eskişehir’de yaptığı evini şehit astsubayın doğacak evladına bağışlayarak hepinizi ezip geçti!..
Bazı para babaları şöyle diyebilirler:
 “Biz de yardımlar yapıyoruz, ama hepsine yetişmek mümkün mü? Bu ülkenin fakir fukarası o kadar çok ki...”

***

O zaman 1 katrilyon 300 trilyon liraya şaşaa debdebe için 1000 odalı saray yaptırmayacaksın arkadaş!..
Özel jetine atlayıp Paris’te akşam yemeğine gitmeyeceksin!..
Yatına binip Yunan adalarını turlamayacaksın!..
Ülkeyi bölmek isteyen hainlerin kahpe bir saldırısı sonucu şehit düşen vatan evladının doğacak çocuğuna...
Gurbette çalışan bir sıvacı ustası evini bağışlıyorsa, bunun çok önemli bir sembolik değeri vardır!..
Bunu anlayamıyorsan, sen bu ülkenin evladı olamazsın!..
Mehmet Türker / Sözcü

 

Ayakkabı savaşları

Kim demiş AKP ağaç düşmanı diye? Cumhuriyet gazetesinin dünkü haberine göre AK-Saray için tam 280 TIR ağaç ithal etmişler!
Hollanda sınırında ağaç ve bitki yetiştiren Alman DieterLappan, AK-Saray için 280 TIR ıhlamur, gürgen ve çınar ağacı yolladıklarını açıklamış!
Sadece Almanya’dan değil, İtalya’dan da ağaçlar getirtilmiş...
Tanesi 5 bin avro olan bu ithal ağaçların bir bölümü maalesef tutmamış!
Jöleli danışman ağaçların tutmamasından dolayı  “3. havalimanı düşmanı” olan lobiyi suçlamadan önce biz söyleyelim: İklimdendir! Holanda ile Ankara’nın farkındandır!
(...)
1,4 milyar TL’lik saray, tanesi 5 bin avrodan ağaçlar...
Vizyon büyük, 17 Aralık’ta öğrendik: Sıfırlanamayan paralar da var!
Evet Erdoğan’ın vizyonu büyük ama milletin de tepesi atmak üzere!
Oğlu madende can veren Recep amcanın yırtık kara lastik ayakkabası, aslında gelmeye hazırlanan bir tekmenin işaretidir!
Çünkü artık ortadadır:
Bu terazi bu sıkleti çekmez!

***

Recep amcanın yırtık kara lastik ayakkabısı ile Recep Başkanın  “ayakkabı kutusu rejimi”  arasında kıyasıya bir çatışma başlamıştır!
Mehmet Ali Güller / Aydınlık

 

Bu kafayla üç köprü de yetmez beş de

Ulaştırma Bakanı, TBMM Bütçe Komisyonu’nda, mevcut ve yapılacak köprülerin ve tüp geçitlerin yetersiz kaldığını anlattı. Dedi ki,  “Avrasya Tüneli’ni yapsak, Üçüncü Köprümüz tamamlansa, ki 2 köprümüz daha var, İstanbul’un trafik sorununu çözmüş olamayız. Çünkü günde 1.5 milyon insan Asya yakasından Avrupa’ya, 1.5 milyon insan Avrupa yakasından Asya’ya geçiyor.”  Bakanın anlattıkları doğrudur. İstanbul’a 3 köprü de yetmez, 5 köprü de yetmez. Çünkü, İstanbul’un Nazım Planı yok. Çarpık şehirleşme sonucu insanlar 2 kıta arasında gidip gelmeye mahkûm. Ya insanlar evlerinden çıkmayacak, ya da her 5 senede bir yeni bir köprü ve de bir tüp geçit inşa edilecek.
Bugüne kadar İstanbul’un Nazım Plan’ı yapılsa idi, plan disiplinine uyulsa idi, yeni köprülere, tüp geçitlere ihtiyaç olmazdı.

***

Bir zamanlar Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) diye bir kuruluş vardı. Kamu yatırımları bu kuruluşta değerlendirilirdi. İlk köprünün yapımı gündeme geldiğinde, proje ciddi olarak değerlendirildi.
(...) Dünyanın başka ülkelerinde olan biteni bilenlerin katkısı ile anlaşıldı ki, İstanbul için bir Nazım Plan yapılmadan, bu plan uygulamaya konulmadan yapılacak bir köprü, yeni köprüleri doğurur. Avrupa işyeri olur, Asya yatakhane olur. Her sabah insanlar köprüden geçerek öte yakada çalışmaya gider.
(...)
Politikacı için çare tükenmez. Ankara-Avrupa Otoyolu (TEM) projesi hem DPT tarafından onaylanmış, hem de Yardım Konsorsiyumu’nca finansman programına alınmıştı. Köprü projesi bu otoyol projesinin bağlantısı olarak ihaleye çıkarıldı. DPT Müsteşarı Turgut Özal’ın Japonlarla ilişkisi iyi idi. O yıllarda işsizlikten yakınan Japonlar köprünün finansmanına ve yapımına talip oldu. Yardım Konsorsiyumu’ndaki Avrupalılar işi Japonlara kaptırmamak için, daha önce karşı çıktıkları projeyi sahiplendiler. Böylece Plancı’ların ’hayır’dedikleri köprü yapıldı. 1973 yılında işletmeye açıldı. Aradan 40 yıl geçti. İstanbul’un Nazım Planı yok.
Belediye Meclisleri veya Başkan kararı ile her boş arsaya, istenilen yükseklikte bina dikiliyor. Bu binalarda yaşayanların gün boyu nereye, nasıl gideceklerini düşünen yok Sonuç: Günde 1.5 milyon insan, çalışmak ve uyumak için bir o yana, bir bu yana geçmek zorunda. Bu trafiğe 3 köprü de yetmez, 5 köprü de yetmez.
Güngör Uras / Milliyet

 

Uçaktaki kalemşorlar “Başkanlık rejimi” ilanını  görmedi, duymadı, bilmiyor

(...) Gazeteciler 1000 odanın hikmetini sormamış ama Cumhurbaşkanı onlar sormadan anlatmış..
Demiş ki; ’1000 oda var diyorlar. Olacak tabii. Biz küçük düşünmüyoruz. O ofisler yeni teşkilat şemamızla personelimizin çalışabilecekleri, hizmet üretebilecekleri mekanlar olarak kullanılacak’
Dikkat..
BİR: Cumhurbaşkanı yeni teşkilat şemasından söz etmiş.. Yani devlet yeniden örgütlenecek..
İKİ: Cumhurbaşkanı  hizmet üretilecek mekanlar olacak demiş.. Bundan ne anlayalım..
Şunu.. Rejim değiştirme hazırlığı var.. Anlaşılan o ki; başbakanlık fonksiyonunun Cumhurbaşkanlığına kaydırılması planlanıyor..
(...)
Yeni teşkilat şeması böyle olursa, yani sarayın odaları hizmet adamlarıyla dolarsa o rejimin adı ne olur?
Başkanlık rejimi olur..
(...)
Uçakta temsil edilen yedi gazeteye baktım.. Bu sözler beşinde yoktu, ikisinde vardı..
Acaba dedim duymadılar mı?  Duydular da önemsemediler mi, anlamadılar mı? Yoksa tartışma çıkar, polemik başlar diye makasladılar mı?
Üçünden biri.. Hangisi..
Mehmet Tezkan / Milliyet