Milliyetçilik ne, nerede ve nereye - Kerim Yılmaz

Milliyetçilik ne, nerede ve nereye - Kerim Yılmaz
Aksi halde enerjimizi içe dönük çatışmalarda tüketiriz ki bunun da hiç kimseye ve ülkeye yararı olmaz...

Somut politikaları sarpa saran iktidarın soyut siyasetine meze olmuş milliyetçilik gerçekte ne? Ham hamasetle atılan  sığ sloganlardan başka bir anlamı, izahı, derinliği yok mu sizce? Siyaseten baskıcı  çoğu otoriter yönetimlerin ucuz ama kârlı popülizminden mi ibaret sadece? 

İnsan için milliyetçilik aidiyet, mensubiyet duygusu ilk önce. Dinen kavmini sevmekle kınanamayan kişinin yaradılıştan gelen duygusallığını aile, aşiret ve millete dönüştüren bütünleştirici bir unsur. Doğru anlam pratiğinde ahaliyi birleştiriyor ve milletleştiriyor. Aksi halde kabilecilik aşamasında kalıyor ve ayrıştırıp çatıştırıyor.   

Özünde insani bir doğal duygunun birleştiren, kaynaştıran nüvesi bireyleri bütünleştirip harekete geçirmesiyle ancak bir siyasi ideolojiye dönüşüyor. Geçmişte milletleşmeyi sağlayan bu süreç modern zamanda milli devlet düşüncesini doğuruyor ve oluşturuyor.  

Ortaçağ boyunca feodal düzeni yaşayan Avrupa''da Kilise ve asillerin egemenliğine karşı Fransız İhtilâli ile başlayıp imparatorluklar devrini kapatan 1.Cihan Harbi ile devam eden süreçte 2. Dünya Savaşı sonunda milletleşmenin tamamlanmış olduğu kabul edilir. Halkın egemenliğine dayalı milli devletlerin kurulması böyle bir milliyetçiliğin eseridir.

Bizde de meşrutiyet ve cumhuriyet rejimlerini kuran asker, bürokrat, aydın kadroların milliyetçilik anlayışı ve pratiği böyle idi. Fransız devriminin “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” sloganı, 2.Meşrutiyette  ''hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet'' olmuştu. Osmanlı''nın aşiretler, kabileler, cemaatler yığını gördüğü ahalisini ancak Türk milliyetçiliği eşit bireyler yaparak “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle” haline getirebilirdi. Cumhuriyet devrimleriyle herkes kendisini ülkenin sahibi ve toplumuna karşı sorumlu görmesini sağladı. Kurucu iradenin fikri temeli olan Türk milliyetçiliği ideolojisinin pratiği hep birleştirici ve bütünleştirici oldu. 

Bugün ise ne yazık ki tam tersine milleti bölen bir araç haline geldi. Siyasi popülizmin içini boşaltıp, kâh ayaklar altına aldığı, kâh sokağa saldığı oy kaygılı değişen ambalajla yararlandığı ticari bir metaya dönüştü.  Kavram yerine, hurafe ve menkıbelerden beslenen sloganlarla düşünen bir toplum oluştu. Köyden kente göç daha çok hızlandı ancak şehirlileşme sağlanamadı.  Yüzlerce üniversite açıldı ama insanımız akılcı ve bilimsel temelde eğitilemedi.  Devleti bir ailenin veya bir zümrenin mülkü olarak görenlerin zihni torunları ''Yeni Osmanlı''cıların iktidarında demokratik hukuk devletinin yerini şahsım devleti aldı.

 
Dün olduğu gibi bugün de insani bir duyguyu modern devletimizi kuran siyasi ideolojiye dönüştüren bir milliyetçiliğin gerçeği ve gereği olarak; milleti oluşturan unsurların farklılıkları yerine birlikte yaşama arzusuyla, ortak değerler ve ortak gelecek idealine odaklanmalıyız. Bunu temenniden gerçeğe dönüştürecek tek aracımız çoğulcu, katılımcı bir demokratik sistemde, tam ve kamil manada bir hukuk devletidir. Milliyetçiliğin ülkeye faydalı olacağı istikamet ve yöntem budur.  Aksi halde enerjimizi içe dönük çatışmalarda tüketiriz ki bunun da hiç kimseye ve ülkeye yararı olmaz.