Misafir, aileden biri olabilir mi?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son Cuma hutbesi, “sığınmacılar” kelimesini hiç kullanmadan sığınmacıları savunma üzerine kuruldu!

Hutbede, “Muhterem Müslümanlar! Bizler, merhameti, adaleti, sevgiyi, saygıyı ve "birlikte yaşama ahlakını" dünyaya hâkim kılmış aziz bir milletin evlatlarıyız. Ayrıştırmak, ötekileştirmek, dışlamak, hor görüp ayıplamak hayatımızın hiçbir alanında yer bulamaz. Bizler, nebevi ahlakı kuşanan Anadolu irfanının temsilcileriyiz.” ifadeleri kullanıldı.

Yeniçağ’ın haberinde de “Son dönemde hızla artan sığınmacı karşıtlığına karşı Diyanet’in harekete geçtiği ortaya çıktı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı Cuma hutbesinin ana unsuru sığınmacılar oldu. Hutbede ‘suçun şahsiliği’ ilkesine dikkat çekilerek ‘Aile, etnik köken, inanç ve mezhep gibi aidiyetleri kötülük işleyenle bir tutmaz. İşlenen suçu genelleştirerek hiçbir masum cana kıymaz’ ifadeleri yer aldı.” deniliyor...

Hutbede “Ayrıştırıcı değil, birleştirici olalım. Birlik ve beraberliğimizi, toplumsal barış ve huzurumuzu zedeleyecek her türlü söz, tutum ve davranışla topyekûn mücadele edelim.” cümleleri kullanıldı!

***

Görüldüğü gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı, Dışişleri ve İçişleri tarafından resmen “geçici koruma statüsünde” oldukları kabul edilen Suriyelileri veya Afganları, birlik ve beraberlik içinde bulunulması gereken kardeşlerimiz olarak görüyor ve gösteriyor.

Oysa eve gelen misafiri kimse nüfusuna yazdırmaz! Dolayısıyla kimse bu kadar fazla sayıda sığınmacıyı vatandaş yapmaz! Türk geleneğinde de İslam öğretisinde de böyle bir uygulama veya kural yoktur.

Diyanet, Suriyeliler veya Afganları “misafir” olarak değil, vatanın ortağı olarak görüyor!

Diğer taraftan, AKP iktidarının ilk yıllarında bizzat Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan “Türk demeyelim Türkiyeli diyelim” önermesi, şimdilerde birçok siyasi parti temsilcisi tarafından olur olmaz her yerde dile getiriliyorsa, bunun arka planında ciddi bir rejim değiştirme çabası bulunduğunu görmemek için kör olmak gerekir. Anayasa’daki Türk Milleti tanımını yıkmak isteyenlerin sloganıdır Türkiyelilik...

***

Kimse, Suriyelilere veya Afganlara kötü davranın demiyor ancak iktidar ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde hareket ediyor. Suriyeliler ve Afganlar bu proje gereği, Türkiye’ye sürüldü. Hedefleri nüfus yapısını değiştirdikleri Türkiye’ye içerde kaos çıkararak müdahale etmek ve 1896 tarihli ABD Kongresi gizli kararını hayata geçirmek olarak apaçık ortadadır.

Durum böyle olduğu halde ensar-muhacir edebiyatından sonra bir de İslam kardeşliği edebiyatı yapmak, Türk Milleti’ni uyutarak vatanına el koymak anlamına gelir.

“Çok dilli reçete Anayasa ihlalidir!”

Prof. Dr. Selahattin Kumru, “Yıkım Reçetesi” başlıklı yazımla ilgili şu mesajı gönderdi:

“Sayın Arslan Bulut,

Reçeteler sadece doktorlar tarafından yazılan evraklardır. Türkiye'de reçete yazabilmek için Türkiye'de çalışma hakkını kazanmış bir doktor olmanız gerekir. Her ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de doktorluk yapabilmek için devletimizin dili olan Türkçeyi yeterli düzeyde bilmeniz gerekir. Yeterli Türkçeniz yok ise ülkemizde doktorluk yapamamanız gerekir. Örneğin Almanya ya da ABD'de doktor olarak çalışmak istiyorsanız diğer tüm zorunlulukları yerine getirmenizden evvel o ülkenin dilini onların istedikleri seviyede biliyor olmanız gerekir. Ayrıca reçetenin muhatabı o ülkede yaşayan vatandaşlar değil eczanelerdir. Reçetelerde belirtilen ilaçların günde kaç kez kullanılacağı, hangi yoldan alınacağı gibi bilgileri eczacılar kutuların üzerine yazar.

Çok dilli reçete uygulamasıyla ‘Devletin Dili Türkçedir’ şeklindeki anayasal düzenleme ihlal edilmeye çalışılmaktadır. Tek milletin tanımında dil birliği esastır. Çok dilli reçete varsa orada tek millet değil çok dil konuşulan çok milletli bir yapı vardır ya da amaçlanmaktadır.

Ulus devleti, üniter yapıyı hedef alan eylemler artık anayasa ihlali şekline dönüşür hâle gelmiştir.

Türk milleti, kendi milletine, ülkesine, devletine ve kendi hukukuna sahip çıkmalıdır. Bu konuda gösterdiğiniz çabalarınız için sizlere minnetlerimizi sunar, bir an önce gereken aydınlanmanın sağlanmasını ümit ederim.

Saygılarımla.”

Yazarın Diğer Yazıları