Mısır’dan alınabilecek dersler

Türkiye’de TSK’nın en itibarlı ve güvenilir bir kurum olduğu araştırmalarla ortaya çıktıkça, dışarısı ve işbirlikçileri bundan çok rahatsız oluyorlardı. TSK’nın itibar kaybetmesi için her türlü oyun oynandı. Kozmik odalara bile girildi. Ümraniye ve Balyoz davalarının 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi askeri darbe ve post modern müdahalelere doğrudan veya dolaylı bir tepki ve askeri vesayete karşı olarak ele alınması, davalara hukuki olmaktan öte; siyasi nitelik kazandırır. Bu durum adalet anlayışını da yaralar. Başbakan Başdanışmanı bir milletvekilinin bu türlü beyanları artık aranır hale gelen demokrasi adına ümit kırıcı ve düşündürücüdür.
Askeri vesayet kabul edilebilir bir şey değildir; ancak askeri vesayeti ağızlarından düşürmeyenlerin dış vesayetlerin eksenine girmeleri, iç ve dış politikaları güdümlü hale getirmelerine ne diyeceğiz? Çelişkili politikalar milli irade ile ters düşmez mi?  “Ben sandıktan çıktım, halkın teveccühünü aldım, şu halde istediğimi yaparım” anlayışı kabul edilemez. Milli irade, bölücü ırkçılığa akıl almaz tavizlerin verilmesi, ülkenin siyasi ve idari yapısının altüst edilmesi yönünde bir tercih mi yapmıştır? Seçim beyannamelerinde bugün yapılan yanlışların kaçı vardır? Seçim meydanlarında bunların kaçı halka söylenebilmiştir? Demokrasiyi kendi ellerimizle defolu hale getirip daha sonra da demokrasi havarisi kesilmek çok çelişkili bir durumdur.
Terör örgütünün kurulmasını istediği komisyonlar bir bir kuruldu ve yeni sözde demokratikleşme paketi ile ülkede egemenlik birileri ile paylaşılacak; teröre prim verilecek ve Türkiye, Türkiye olmaktan çıkarılacak. Suriye’de ve Mısır’da tasvip edilmez bir şekilde kendi halkına katliam yapanlar, gereğinden fazla ve şiddetle suçlanırken biz Türkiye’de daha çok dikkatli olmalıyız. Bugün Türkiye’de bütün kurum ve kuralları ile işleyen bir demokrasiden bahsedebilir miyiz? Bunun böyle olmadığı son yıllarda birçok örnekle ortaya konabilir.
Mısır’da Arap Baharı ile başlayan ve devam eden süreçte, ABD göreve getirdiği ve seçim sandığından çıkmasına yardımcı olduğu Mursi’yi isteklerini tam karşılamadığı gerekçesi ile götürüverdi. Yerine hazır yedeği ve isteklerini yerine getirecek olan askeri yönetimi getirdi. Önemli olan askeri müdahale ile yüzlerce kişinin öldürülmesi, demokrasi ve insan hakları değildir, esas olan ABD’nin çıkarlarıdır. ABD, AB, BM ve Güvenlik Konseyi, Mısır’da askeri yönetimin yaptığı katliamı kınayamadılar. ABD asker müdahalesini Mısır’da demokrasiyi yerleştirmek olarak açıkladı ve darbe lafını ağzına almadı. Güvenlik Konseyi katliamı kınayamadı. Böyle bir ortamda Türkiye’nin aşırı müdahil bir durumda olması ve Orta Doğu’nun jandarmalığına soyunması; Libya’da, Irak’ta, Suriye’de olduğu gibi yanlış bir politikadır. Sürekli düşman kazanmak ve bölgede ilişkileri bozmak başarılı bir dış politika mıdır?
Konunun önemli bir yanı da, milletleşemeyen, millet olma şuurunu taşımayan, kalabalık olmayı aşamayan topluluklar üzerinde kolay oynanmasıdır. Bu toplumlar birlik ve beraberliklerini kuramamaktadırlar. Bu toplumlarda kaçınılmaz iç çatışma, mezhep ve etnik merkezli olmaktadır. Türkiye milletleşme sürecini güçlendirmezse, çözülmeyi bütünleşme zannederse, farklılıkçı ırkçılığı demokratikleşme olarak kabul ederse; Irak’ta, Mısır’da ve Suriye’de olup bitenlere kendi ülkemizde de tanık olabiliriz. Mutabakatların ve vatandaşlık bilincinin zayıfladığı, “biz”  yerine  “ben”  merkezliliğin öne çıktığı toplumlarda istikrar, birlik ve huzur sağlanamaz. Türkiye’de farklılıkların öne çıkarılması ve abartılması içten çatışma alanlarını güçlendirmektedir. Bazıları bunu bize demokratikleşme diye yuttursa ve kaçınılmaz gösterse de ülkeyi yönetenler yanlış yapmamalıdırlar. Son yıllarda bu yanlışlar çoğalmıştır.
Milletleşme bütünüyle toplumu kucaklamak, etnik ve mezhep ayrımcılığı, taassubu ve millet altı oluşumları aşabilmektir. Bundan dolayı milletleşme olmadan demokrasinin işlemesi zorlaşır. Topal bir demokrasi ortaya çıkar. Bu bakımdan, Mısır olayları yasa ve anayasa değişikliklerinde ülkeyi yönetenlere ders olmalıdır. Demokrasi ve milletleşme, etnik ırkçılığa yenik düşürülmemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları