Muhalefet ne zaman hakarete uğramış sayılacak?

Belki kanıksadık artık, belki bu yüzden gereken tepkiyi bile veremiyoruz ama bu ülkede yaşamayan birilerine anlatması oldukça güç olaylara şahit oluyoruz.

AKP Genel Başkanı Erdoğan, Meclis grubunda yaptığı konuşmada, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu için çok ağır ifadeler kullandı.

Aynı gün birkaç saat sonra, CHP Milletvekili Engin Özkoç, adını anmasa da aynı ifadeleri AKP Genel Başkanı Erdoğan için tekrarladı.

Sonucunda, Meclis'te hiçbirimizin görmekten memnun olmadığı, tekrarının yaşanmamasını umduğumuz o kavga yaşandı. Ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, CHP'li vekil hakkında "cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle" resen soruşturma başlattı.

Demokratik bir ülke olabilmek için olmazsa olmaz koşul olan ifade özgürlüğüne özellikle önem veren bir hukukçu olarak şunları vurgulamak istiyorum:

İktidarın iç veya dış politikalarını, bunların sonucunda yaşanan olumsuzlukları eleştirmek muhalefetin görevidir.

Muhalif siyasetçiler ve basın mensuplarının ifade özgürlüğü, toplumun genelinden daha geniş bir korumanın altındadır.

Siyasetçilere yöneltilen eleştiriler açısından da ifade özgürlüğü daha geniştir. Yani, siyasetçilerin eleştiriye daha açık olması gerekir. İktidarda bulunan siyasetçilerin ise daha da fazla…

Nitekim Erdoğan da, Selahattin Demirtaş'a "terörist" demesi üzerine açılan davada, kendisi için 'ifade özgürlüğünün sınırlarının siyasetçiler için daha geniş olduğu' savunmasını yapmıştır.

İfade özgürlüğünün, sadece genel kabul gören veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görünen haber ve düşüncelere değil, aynı zamanda kızdıran, şoke edici veya rahatsız edici haber ve düşüncelere de uygulanması gerekir. Bu, demokratik bir toplumun olmazsa olmaz unsurları olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereğidir.

Nitekim, Erdoğan da, Afrin operasyonuna karşı bildiri yayınlayan akademisyenlere karşı kullandığı "vicdansız", "hain", "adi" vs. gibi ifadeleri yüzünden kendisine açılan davada, bu savunmayı yapmıştır.

İktidara eleştiri yapanların "hain" olarak nitelenmesi, toplumu kutuplaştıran, toplumsal şiddete sebep olabilecek tehlikeli bir yaklaşımdır. Bu durum başkanlık sistemlerinde görülen belki de en tehlikeli durumdur: Başkan kendisini seçen yüzdeyi halkın tamamıyla karıştırarak, "beni halk seçti", "ben doğruyum, bana karşı olan yanlış" yanılsamasına kapılır ve muhalefeti düşman olarak görür. Oysa, demokrasi, ancak muhalefet yapılabilen ortamda vardır.

Önceki Cumhurbaşkanlarına karşı Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması birkaç yüz kişiye karşı yapılmışken; Erdoğan döneminde bu sayı yüzleri aşarak, 20 bine yaklaşmıştır.

Hal bu iken olan şu:

Kâr amacı gütmeyen hükümet dışı düşünce kuruluşu olan Freedom House, 2020 raporuna göre de özgür değiliz ve hızla da geriliyoruz.

195 ülke arasından "özgür olmayan" kategorisinde yer alan 49 ülkenin içinde en hızlı biz düşüyoruz.

Son 10 yılda dünya genelinde özgürlüklerin en çok gerilediği ikinci ülkeyiz. Kıl payı farkla (1 puan farkla) birinci "Burundi"!

Şaşırtıcı mı? Elbette değil.

Aynı ifadeleri kullanan bir siyasetçi için "Reis sert konuştu" deniyor, diğeri hakkında resen soruşturma açılıp yandaş basınca "haddini aştı" yorumu yapılıyorsa;

Mesleğinin gayesi kamuyu aydınlatmak olan gazeteciler yazdıkları haberlerin hesabını vermeye zorlanıyorsa; devletin elini destekleyici bir şekilde omuzlarında değil de tehditkâr bir biçimde kalemlerinde hissediyorlarsa;

Muhalefet etmek, toplumda cesaret gibi algılanıyorsa;

Ne yazık ki, birincilik Burundi'de çok uzun süre kalmayacak demektir.

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları