O sınır kapıları mevsimlik miydi?

İki yıl bile olmadı… İdlib''de Türk askerleri, rejimi destekleyen Ruslar tarafından hava saldırısıyla vurulmuş, 30''dan fazla şehit vermiştik…

Sonra iktidar partisi sözcüsü Ömer Çelik''ten bir açıklama geldi: "Mülteci politikamız aynıdır ama ortada bir durum var, artık mültecileri tutabilecek durumda değiliz…"

Bu açıklama ''yol verme'' anlamına geliyordu… Suriyeli, Somalili, Afgan, on binlerce göçmen Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarına doğru akın etti… Kimisi de başta Midilli olmak üzere Ege adalarına geçmek için teknelere botlara doluştu… Hatırlayın, şehirlerden kendi imkânlarıyla gidemeyenler için iktidar partisine mensup belediyeler otobüsler kaldırdı… Kazlıçeşme bir anda terminale dönüştü… Otobüs bulamayanlar tarlalardan yürüye yürüye sınıra akın etti…

Hem Suriyeli göçmenler konusunda bize verdiği sözleri tutmayan hem de Suriye''de yalnız bırakan Batı''yı, ''kapıları açmak''la cezalandıracak, onları Suriyeli göçmenler üzerinden hizaya sokacaktık!..

***

İdlip saldırısına kadar, Suriyeli göçmenler söz konusu olduğunda "Onlar muhacir, biz de ensarız" klişesiyle sahiplenme öğütleyen anlayış, yerini o günler için ''Batı''yı sıkıştıracak sopa''ya bırakmıştı…

Zavallı göçmenler, bir ümitle, çoluk çocuk sınırlara koşmuş, Yunanistan ve Bulgaristan askerleri tarafından darp edilmiş, kimisi vurulmuş, ölenler bile olmuştu… Yine Ege Denizi''nde dramatik sahneler gerçekleşmişti…

Oysa içeride bir bayram havası oluşturulmuştu… Bundan sonrasını Türkiye''yi yalnız bırakan, hatta kazıklayan Avrupa düşünmeliydi!.. ''Biz yeterince baktık, bundan sonra siz bakın'' diyorduk!..  "Siz misiniz bize verdiğiniz sözleri tutmayan, alın şimdi belâyı" mesajı veriyorduk…

İşin daha açığı, Batı''ya karşı en önemli, en stratejik ihracat ürünümüz Suriyeliler olmuştu!..

Bütün bu yeni durumu, daha önce Türkiye''nin göçmen politikasını eleştiren muhalefet değil, iktidar ve yandaşları dile getiriyordu… Hatırlayalım o günleri… İçişleri Bakanı, sosyal medyadan şu mesajı veriyordu değil mi: "Saat 09.55 itibarıyla Edirne üzerinden ülkemizden ayrılan göçmen sayısı; 76.358…"

Nasıl da küsurata kadar sayılmıştı!.. Halbuki Türkiye''deki toplam göçmen sayısını bile tam bilmiyorduk!.. Ayrıca delik deşik olmuş sınırlardan her gün kaç kişinin girdiğini de!..

***

Peki sonra ne oldu? Hani artık mültecileri tutabilecek durumda değildik? Kapıları niye kapattık? Ne oldu da kısa bir süre sonra önceki duruma döndük?

İdlib saldırısı, sıcaklığını yitirip unutulmaya başlanınca sınıra düzenlenen turlar da bitti!.. Bu durumda ''muhacir kardeşlerimiz'' denilen Suriyeli göçmenleri kim kullanmış oldu? Savaştan kaçıp vatanlarını geride bırakan bu insanları muhalefet mi aldatmıştı?

Sonra döndük yine ''ensar-muhacir edebiyatı''na… Evine bir tek muhacir alan yok ama ensarlığı devletin sırtına yıkıp, meseleyi sözde İslâmî jargonla izah edebileceğini zanneden yöneticiler pek çok!..

Bayramlarda ülkesine gidebilecek kadar rahat olan yüzbinlerin neden ülkelerine temelli dönmediği sorusu dünyanın en haklı sorularından birisi olmasına rağmen, ona bile tahammül edemeyenler var…

Sınırlardan hemen her gün gelen göç dalgası haberlerini görüp tepki gösterdiğinizde ne ırkçılığınız kalıyor, ne faşistliğiniz!.. Otobüslerle dün Edirne''ye zavallı göçmen taşıyanlar yine size çullanıyor, üstelik insanlık ve İslâm adına!..

***

Ne olursa olsun o hatırlatmayı hep yapacağız: Suriyelilerin Türkiye''deki varlığını savunanlar bu örneği iyi okumalı… Sadece 2018''de 250 bin insanımız Batı''ya göç etti… Demografik değişime bakar mısınız: Genç ve iyi eğitimli nüfus ülkeden çıkarken, yerlerini savaştan kaçıp kamplarda tutulamayanlar, burada getto oluşturanlar alıyor!..

Öngöremeyen devlet, devlet olarak kalır mı veya nasıl bir devlete dönüşür?

Yazarın Diğer Yazıları