Ölü bir beden yeter mi?

Ölü bir beden yeter mi?

Antalya Elmalı''da, biri 7, diğeri 10 yaşında iki çocuk, iki kardeş, öz anneleri tarafından önce üvey babalarına, sonra da ikisi tarafından başka kişilere servis edildiklerini, pazarlandıklarını, satıldıklarını, defalarca her türlü taciz, tecavüz ve dayağa maruz kaldıklarını anlattılar.

Başta babaanneleri; onları kurtarmak ve korumak isteyen herkes seferber oldu.

Hukukçular… Eğitimciler… Psikologlar… Kadın ve çocuk hakları gönüllüleri… Gazeteciler… Akademisyenler…

Olayı duyup, bilip de azıcık "vicdan" taşıyan herkes, bildiğini, duyduğunu, gördüğünü, şahitliğini, işe yaracağını düşündüğü her mecrada anlatmaya çalıştı.

***

Karakolda anlattılar…

Adliyede anlattılar…

Hastanede anlattılar…

Adli Tıp''ta anlattılar…

Meydanlarda anlattılar…

Gazete ve televizyon röportajlarında…

Köşe yazılarında…

Sosyal medya hesap ve yayınlarında….

En önemlisi, her şey ortaya çıkması/çıkarılması, haklı ile haksızın ayrılması, mağdurun zalime karşı korunup, zalimin zulmünün bedelini ödemeye mahkûm olması beklenen yerde, mahkemede anlattılar.

***

Sonuç:

Çocukların isim isim bildirdiği 10 şüpheliden sadece 2''sinin, yani sadece, çocukların anne ve üvey babalarının yargılanıyor olduğu yetmezmiş gibi, o iki sanık da üçüncü duruşmada tahliye edildi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı''nın müdahil olmasına ve bakanlık avukatlarının itirazlarına rağmen üstelik de!

***

Yanlış anlaşılmasın, "Bakanlığın müdahil olduğu bir davada nasıl olur da onun hilafına bir karar çıkar"ı sorgulamıyorum. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti ise, "bağımsız" varsaydığımız mahkemeler elbette bakanlıkların talep ve itirazlarına da, daha yüksek mevkilerden gelen baskı ve müdahalelere de boyun eğmeden hüküm vermeli, verebilmeliler.

Ama bu "cesaret"in sadece çocuğun ve kadının mağdur olduğu davalarda zuhur etmesi manidar değil mi?

Neden, Sedat Peker''den 10 bin dolar maaş alan siyasetçi meselesinde değil de, kara para aklamakla suçlanan şahsın uçağını özel otomobili gibi kullananlarda değil de, VIP muhabbet tellallarında değil de, marina çökücülerinde değil de, adı uluslararası uyuşturucu trafiğinde anılanlarda değil de söz konusu olan, zulme uğrayan kadın ve çocuklara yeni, güvenli bir hayat vermek olduğunda düşemez yargıya şu siyasetin gölgesi?

***

Çocukların çığlıkları, Adli Tıp Kurumu''nun onları doğrulayan raporları, avukatların özveriyle yürüttükleri hukuki mücadeleleri, "kamuoyu tepkisi", hiçbiri ortadaki fecaati anlaştırmaya yetmediğinden olmalı, "çaresizlik" belasına, çocukların, yaşadıkları işkencenin "oluş şeklini" anlattıkları satırlar ve yine yaşadıklarına dair çizimleri ortalığa saçıldı.

Halbuki "yapmayın" diyor konunun uzmanları; şiddet olaylarında, taciz, tecavüz olaylarının içeriğe dair detay vermeyin; bizim, sizin midenizin almadığı, bir yerden sonrasını okuyamadığınız o içerikler, başka sapıkların, sapkınların, canilerin iştahını kabartıyor başka savunmasız çocuk ve kadınlara karşı.

Ama dedim ya çaresizlik belası.

***

Elmalı''dan gelen tahliye kararıyla, hazırlığı süren son yargı paketindeki "Çocuğun cinsel istismarı suçlarında kuvvetli şüphe yerine somut delil aranması" ayrıntısını yan yana getirince bilemiyor insan, sormadan edemiyor vicdan;

Kimden, nasıl koruyacağız bu çocukları?

Sözde ana-babalarından mı?

Yaşadıkları avuç içi kadar yerlerde, sadece isimlerinin baş harflerini vererek gizlemek mümkün olmadığına göre kimliklerini; hedef haline geldikleri sokaktaki cümle pislikten mi?

Yoksa…

Bizatihi "adalet" inancıyla sığınıp yüz üstü bırakıldıkları sistemden mi?

***

7 yaşındaki bir çocuğun defalarca yaşadığı tecavüzü bütün teknik ayrıntılarıyla yazıp çiziyor olması; o yaşta, konuya, soru işaretine yer bırakmayacak açıklıkta tasvir edebilecek kadar hâkim olması değilse…

Vücutlarındaki izleri değilse yaşadıklarının…

Adli Tıp Kurumu''nun raporları değilse…

"Somut delil" ne olabilir böyle bir davada?

Çocuklardan birinin, bir dere kenarına atılmış cansız bedeni mi lazım illa?

***

Çok merak ediyorum, bu kararda imzası olan mahkeme heyeti üyelerinin kendi çocukları var mı?

Kendi çocukları, o çocukların yazdığı mektubun aynısını yazıp da ellerine verse nasıl bir kanaat kullanırlardı, çocuklarının suçladıkları kişilere?

 

SORU-YORUM

----

 

"Kızıl Elma" ile "Yeşil Kuşak" kavramlarının aynı cümle içinde kullanıldığı günlerden bize kalan, "darağacında can veren 9 fidan" ile Dursun''ların, Yusuf''ların, Ercüment''lerin, İrfan''ların, Orhan''ların; velhasıl binlerce vatan evladının şehadetiyken, hangi çılgın proje bu kavramlarla adlandırılmaya değebilir?

Yazarın Diğer Yazıları