Parti liderine göğsünü siper eden bürokrat

Bir bürokrat, bir partiyle siyasî tartışmaya girebilir mi? Giriyor. Ve bizi şaşırtıyor.

AK Parti'nin iki genel merkezi var. Biri Balgat'ta, diğeri Beştepe'de, demiştim. Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'daki partinin sözcüsü İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, Balgat'ta Ak Parti Genel Merkezi'ndeki partinin sözcüsü ise Adana milletvekili Ömer Çelik.  

F. Altun tayin edilmiş, Ö. Çelik ise seçilmiş sözcü.

"Cumhurbaşkanı" kendileri zaten hiç aksatmıyor, parti toplantısı olsun, parti faaliyeti dışında toplantılar olsun, muhalefete ve hususiyetle "Bay Kemal"e yükleniyor.

R. T. Erdoğan'ın, ana muhalefet partisinin genel başkanının isminin başına "bay" getirmesini kimden kopyaladığını biliyorsunuz. Yazmıştım.

Alparslan Türkeş ile Bülent Ecevit'in, 12 Eylül 1980 öncesi, ortalık kan revanken birbirlerine karşı hitapları çok ağırdır. Türkeş, "Bay Ecevit" diye söze başlardı.  Yalnız Türkeş "bay" sıfatını ismin değil, soyadın başına getirirdi.

Türkeş'inki "sayın"a karşı bir hamle idi. Ecevit ister menfî bahsetsin ister müspet, "sayın" derdi. Ecevit'in "sayın"ı herkesi öyle bir kuşattık ki, politikacılarımız, konuşmalarında, kim olursa olsun, birinin adını geçirdiklerinde "Sayın falanca…" demekten kendilerini alamadılar. PKK başı Abdullah Öcalan'dan bahsederken bile "sayın" sıfatını eklediler.

R. T. Erdoğan, bir yabancı radyoya verdiği röportajda ne demişti: "Ben bir şiir okuduğum için hapis yattım. Benimki düşünce suçudur... Sayın Öcalan'ın durumuyla benim durumum arasında hiçbir bağlantı yoktur. Sayın Öcalan orada aldığı kellelerin hesabını veriyor."

HDP/PKK'nın başı Selahattin, 2008'de, TBMM'de, kaç kişinin Abdullah Öcalan'a "sayın" dediği için ceza aldığını sormuş, o zamanki Adalet Bakanı, 2006-2007'de toplam 949 kişinin ceza aldığını açıklamıştı. Bir ceza alan da R. T. Erdoğan'dı. "Üç kuruşluk" ceza yedi!

(20 şehit ailesi adına davayı açan Av. Kemal Kerinçsiz'di. Dava 12 Aralık 2007'de sonuçlandı. Kerinçsiz 1 ay 10 gün sonra 22 Ocak 2008'de "Ergenekon" kumpasından tutuklandı ve altı yıl içeride kaldı. Acaba bu tutuklamanın "üç kuruşluk" ceza davasıyla ilgisi olabilir mi? Kemal Kerinçsiz bir yorum getirirse kamuoyunun merakını gidermiş olur.)

Sonra ne oluyor?  "Çözüm=çözülme" dönemine giriliyor, Öcalan, "sayın" denilmeden anılmaz oluyor!

Bürokratımıza dönelim. Prof. Dr. F. Altun, bir siyasetçi gibi, hesap sormaktan bahsediyor:"Şanlı ordumuza karşı aşağılık ifadeler kullanan 'vekil'ine tek kelime etmeyen, edemeyenler milletimizin verdiği yetkiyle gece gündüz demeden bu ülke için çalışan Sayın Cumhurbaşkanımıza dil uzatıyorlar. Yazıklar olsun. Hukuk ve millet önünde hesabını soracağız!"

İletişim Başkanı'mız coşmuş.

Biri "Sen siyasetçi değilsin ki bürokratsın azizim..." tivitini atıyor. F. Altun cevapsız bırakır mı? "Siyaset toplumsal talep, tercih ve kararları millet iradesine dönüştürme işidir. Millet iradesi ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanının atadığı ve iletişimden sorumlu kıldığı bir ismin Cumhurbaşkanının hukukunu içeride ve dışarıda koruması en asli görevidir. Tehditleriniz hükümsüzdür." diyor.

  Bu mantığa göre; bütün atanmışların, aynı zamanda siyasî parti başkanı olan Zat-ı Muhterem'i savunması gerekiyor.

Devlet memurlarına dair kanunda "...Hiçbir şekilde siyasî ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar." hükmü var ama bilmiyorum bu hüküm Saray için geçerli mi?!

Yazarın Diğer Yazıları