Sağ Kürtçüler AKP’nin sol Kürtçüler CHP’nin

Önceki gün Yeniçağ’da bir haber okuduk. Haber şu: “Hizbullah'ın şehit ettiği Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan cinayeti davasında 15 yıl hapisle yargılanan Ali Bilmez, HÜDA PAR tarafından Bismil Belediye Başkan adayı gösterildi.”

Haberi okuyunca, “Herkesin Kürtçüsü var. Bizim ise her biri kıymetli Kürtlerimiz var” demek geldi içimden.

Türkiye’de ideolojilere göre bölünen Kürtçülük, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi denilen ucube yönetim şekliyle, ittifakların parçası haline geldi. Ve her iki grup da seçimlere girip Meclis’e taşındı. Bunun anlamı şudur: Kürtçülüğün bir kısmı terörist, dolayısı ile yasa dışı alanda; öbürü, Meclis’te ve siyasetin içinde, yani yasal alanda faaliyet gösteriyor.

Sol Kürtçülüğü herkes biliyor. Yıllardır evlatlarımızın katili olan PKK ve muadilleri.

Sağ Kürtçülük ise daha düne kadar siyasi alanın dışındaydı. Son Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte, Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı, iktidarın sahibi AKP tarafından sahiplenilerek, yasal alana, yani Meclis’e sokuldu. Neredeyse esamisi okunmuyordu, ancak AKP tarafından yavaş yavaş büyütülerek önü açılıyor.

Sağ Kürt milliyetçiliği (Kürtçülük), şeriatçı. Cumhuriyet karşıtı. Laik sistemi hiç sevmiyor ve bunu açık açık söylemekten de çekinmiyor.

Neden?

Çünkü dini ortamda doğdu.

Osmanlı’nın son zamanlarında Nakşibendiliğin Halidî kolu içinde büyüyüp gelişti. Önce Halife’nin varlık gösterdiği Osmanlı’ya başkaldırdı, sonra aynı ve benzer gerekçelerle Cumhuriyete.

Şemdinli’de (Nehri) merkez alan Şeyh Ubeydullah, Osmanlı’ya ve eş zamanlı olarak da İran’da Kaçarlar’a isyan etti. Oğlu Şeyh Abdülkerim’i daha sonra Şeyh Sait’in yanında Azadî örgütü içinde Cumhuriyete isyan ederken gördük.

Bir ara durgunluk olur gibi oldu.

Derken, 1979 İran devrimiyle bir baktık ki Türkiye’de yeni bir terörist örgütümüz olmuş: Hizbullah!

AKP geçmişinden ve ideolojik dünyası içinden, Millî Türk Talebe Birliği’nde yetişen, PKK’nın kurucusu Öcalan gibi kendisi de Siyasal Bilgiler mezunu olan, sağcı/İslamcı Hüseyin Velioğlu diye biri Diyarbakır’da kitapçı dükkânında Hizbullah’ı kurmuş.

Çok katı, çok bağnazlar.

Cami imamlarının arkasında namaz kılmayı bile günah sayıyorlar. Diyanet onlara göre küfür yuvası.

Sünni olmalarına rağmen, o günlerde rejim ihracı yoluna giden komşu ülkeye gidip eğitim alıyorlar. Hem ideolojik, hem stratejik, hem propaganda, örgütlenme ve silahlı mücadele alanlarında yetiştirildikten sonra Türkiye’ye dönüyorlar. 1990’lı yıllardan sonra, PKK’ya taş çıkartacak kanlı eylemler yapmaya başlıyorlar. O güne kadar Türkiye’nin hiç duymadığı yöntemleri kullanıyorlar.

Domuz bağı.

Öldürdükleri insanları, apartmanların bodrum katlarına betona gömüyorlardı.

En bilinen cinayetleri arasında; Diyarbakır’ın sevilen ve halk tarafından kendisine “Gaffar baba” diye hitap edilen merhum Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve korumalarına yönelik suikast vardır. İlahiyatçı Bahriye Üçok, Emekli Müftü T. Dursun gibi isimlerin yanında kadın hakları savunucusu feminist Gonca Kiriş’in hunharca öldürülmesi gibi olaylar vardır.

Ta ki, 17 Ocak 2000’e kadar. O gün polisin yaptığı çok başarılı bir operasyonla Velioğlu öldürüldü. Örgütün bilgisayarlarına el konuldu. Örgüt çökertildi. Bitti sanılırken bir baktık ki, Mustazaflar (Kimsesizler) adıyla bir dernek kurulmuş, faaliyet yeniden başlamış.

Derken o da kapatıldı.

Aradan geçen süre, ekibin yöntem değiştirdiğini artık partileşmeye karar verdiğini gösterdi. Hür Dava Partisi’ni (HÜDA PAR) kurdular.

Şimdi Cumhur İttifakı’nın önemli bir ortağı olarak, aykırılıktan düzlüğe çıkarılarak İslamcı Kürtçülük yasallaştırıldı. Milletvekilleri ile Meclis’te temsil ediliyor. Ve önceki gün Yeniçağ’da okuduğumuz gibi katil zanlılarını belediye başkan adayı göstermekteler.

Ne dedik, solun ortağı HDP yahut yeni adıyla DEM, sağın ortağı Hizbullahçılar, yeni adı ve şekliyle HÜDA PAR. Herkes kendi Kürtçüsünü/bölücüsünü seçiyor.

Yazarın Diğer Yazıları