Sene 1991, mevsim kan revan…

Sene 1991, mevsim kan revan…

En son, 9 Haziran 2004''te, "Leyla Zana ve arkadaşları" tahliye olup da, Ulucanlar Cezaevi''nin kapısında belirdiklerinde duymuştuk bu sıklıkta o yılı…

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu''nun, "Bay Kemal ve İttifakları" belgeselinde yöneltilen soru üzerine, "Devleti İmralı''yla muhatap kıldı. İmralı meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP''yi meşru organ olarak görebiliriz. Halkın desteği var, parlamentoya gelmiş. Bu sorun çözülecekse meşru bir organlar çözebiliriz" demesinin ardından, yeniden hortladı;

1991.

Ve yazık ki, 60''lar gibi değil nostaljisi…

Şarkıdaki gibi, "Mevsim sonbahar. Taşlık parkı, pazar çayları, renk renk gazinolar" diye anamıyoruz biz o yılı…

Mevsim yine sonbahardı…

Ancak, ortada tek renk vardı;

Kan kırmızı!

***

O yılları yaşamayan, yaşadığı halde hatırlamayan, hatırlayacak yaşta olduğu halde balık hafızasının konforundan çıkamayanlar, Kemal Bey''in "legal siyaset" temelli açılımının, ısrar ve coşkuyla SHP''nin 1991''deki açılımıyla bir tutulduğunu görünce, matah bir tecrübe zannedecekler; zannetmesinler.

Bu "1991 açılımı" yakıştırması ilk kimin ağzından çıktı bilmiyorum, lakin, 1991''in öykünmeye değer bir milat olmadığını gayet iyi biliyorum.

***

Evet, o günün SHP''si de PKK''nın siyasi uzantısı durumundaki parti ve mensuplarını legal/görece meşru(!) bir zemine çekmeyi denemişti. "Temsil"lerinin sağlanabilmesi için dönemin HEP''li siyasilerine kendi listesinde yer verdi; bu sayede aralarında Leyla Zana, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Orhan Doğan gibi isimlerin de bulunduğu 18 HEP''li TBMM''ye girdi.

Sonra ne oldu peki?

Teşekkürle mi karşılık verdiler bu "ileri demokrasi" hamlesine?

Kıymetini mi bildiler?

Ellerini taşın altına koyup da, bunu, vatanın milletin hayrına bir faydaya mı çevirdiler?

***

Hani bugün "barış güvercini" kılığında "savaş politikaları" filan diyorlar ya yana yakıla, kendi selefleri o işin öncüleri.

Geldiler, daha ilk gün, TBMM''deki yemin töreninde, alenen savaş ilen ettiler Türkiye Cumhuriyeti''ne!

Meclis''e, yakalarında PKK paçavralarından yaptıkları mendil ve rozetler takılı olarak girdiler.

Türkçe konuşmayı inatla reddettiler.

Milletvekili yeminini, "Anayasa baskısı altında okuduklarını", hatta "Okumak zorunda kaldıklarını" belirtip içine ya eklemeler yapmaya, ya da Kürtçe okumaya kalkıştılar. Sloganlar attılar.

Sadece Meclis''i değil; ülkeyi de karıştırdılar.

İnönü''nün "teröre rağmen demokratikleşme" girişiminin, Demirel''le birlikte çıktıkları şefkat gezilerinin karşılığı, HEP kökenli SHP''lilerin PKK''lıların cenazelerinde devlete meydan okuması, metropollerin kana bulanması ve Ankara Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu''ndaki HEP Kongresi''nden -sonradan Bülent Ecevit''in ifade ettiği şekliyle- "PKK''yı Ankara''ya getirmeleri" oldu.

***

Dönemin SHP Milletvekili Mümtaz Soysal''ın deyişiyle HEP''lilerin SHP''nin (ve devletin de aslında) "Hem kucağına oturup, hem sakalını çektiği yıl"dı 1991!

CHP için de bunu mu istiyorsunuz ki, sanki memlekete yapılmış dev bir hizmetmiş gibi hatırlatmaya doyamıyorsunuz o ihanet senesini!

Allah, dostun akılsızından korusun hepimizi.

"DEMOKRATİK CUMHURİYET"

Yukarıdakine benzer bir "ne dediğinin farkında olmama" durumu da, HDP''nin birkaç gün önce açıkladığı "tutum belgesi"yle ilgili olarak yaşanmakta.

"Demokrasi İttifakı"ndan, güçlü demokrasiden, cumhuriyetin demokratikleşmesinden yana olduklarını açıklamışlarmış diye "kıymetlerini bilmemiz gerekiyor"muş HDP''lilerin!

Dün, çok şükür ki bir aklı selim insan evladı, Gürkan Hacır çıktı da, Haber Global''de katıldığı sabah programında hatırlattı, bu "demokratik cumhuriyet" talebinin kaynağını:

Abdullah Öcalan.

HDP seçmeni, kendisinin de yaşadığı, dolayısıyla batarsa kendisinin de batacağı ülkenin, "vatandaş olarak" kendisini de ilgilendiren ali menfaatleri doğrultusunda oyunu hangi ittifaktan yana kullanır; o ayrı bir konu.

HDP yönetimi, patenti İmralı''daki caniye ait olan bir söylemle, hatta bunu şart da koşarak, kimi/neye zorlamaya çalışıyor; bu ayrı bir konu.

HDP''nin yeni ve Kandil''den bağımsız bir dil geliştirdiğini savunanlar, zahmet olmazsa önce HDP''nin tutum belgesini, sonra da benzeri bin tane metin var ama en sansasyonel olanlarından biri olsun hadi AK Parti''yle yaptıkları "Dolmabahçe Mutabakatı"nı yeniden okusunlar?

Ne farkı var?

Bir de üzerine Öcalan''ın "Üçüncü Yol"unu okusunlar…

Aynı noktadalar; hep.

Adamlar (mecazen), "kurucu" olacakları yeni bir Cumhuriyet''ten söz ediyorlar, bizimkiler de, benzerini çözüm sürecinde trajik şekilde yaşadığımız idraksizlikle "barış, demokrasi" diye zil takıp oynuyorlar sevinç içinde…

Pes.

Yazarın Diğer Yazıları