Sesimizi duyan var mı?

Sesimizi duyan var mı?

Yüzyılın felaketini yaşadık. Binlerce insan öldü. Her günümüz mucize dileyerek geçiyor.

Peki neden yaşadık bu felaketi?

İşini doğru yapmayan müteahhitler yüzünden mi? Enkaz sonrası arama kurtarma çalışmalarının geç başlaması, askerin sahaya geç çıkarılması yüzünden mi? Ekipman yetersizliğinden mi? Koordinasyon eksikliğinden mi?

Yoksa bunların hepsi, felaketin boyutunu etkileyen şeyler miydi?

Peki, felakete sebep olan neydi?

Felaketi doğuran esas şey, hazırlıksız olmamızdı.

Hem depreme hazırlıksızdık, hem de deprem sonrası afet yönetimine…

Bilim insanlarının uyarılarına, ilgili bölgelere dikkat çekmelerine, yaşanabileceklere dair öngörülerine rağmen,

Ellerinde tuttukları bilimsel araştırmalara ve raporlara rağmen,

Bilime kulakların tıkanması yüzünden yaşadık, bu felaketi.

Deprem bölgesinde, bölgenin şartlarına uygun olmayan şehirleşmeye, yasal şartlara uygun olmayan yapılanmaya izin verildiği ve her ihtimale karşı alınması gereken önlemleri almadığımız için yaşadık.

Enkaz altında "Sesimi duyan var mı?" diye haykıran vatandaşlarını duymayan yönetimin, bilim insanlarının haykırışlarına da kulaklarını tıkaması yüzünden yaşadık.

Bilim insanlarını da duyan olmadı…

Ya da belki de parti devleti haline getirilen devletimiz kaldı enkaz altında ve partiyi değil, tek başına devleti kurtarmak için bağıran bizleriz.

Ama sesimizi duyuramıyoruz.

Her alanda aynı anlayış

Tıpkı, enflasyon ve faiz ilişkisinde "Faizi düşürürseniz enflasyon yükselir" diye haykıran ekonomistlerin seslerinin duyulmaması gibi.

Tüm örnekleriyle, hesaplamalarıyla bilimsel kanıtlarına rağmen inatla kendi bildiklerini yapanlar, ekonomiyi de enkaz altında bırakmadı mı?

Türk Lirasının yeniden değer kazanması için de mucize bekler hâle gelmedik mi?

Eğitim sistemini yap-boz etmeyin diyen eğitimciler dinlenildi mi peki?

Gelişmenin tek çaresinin iyi bir eğitim ve öğretim sisteminde yetişmiş nesillerde olduğunu söyleyenlerin aksine, düşünen, soran, sorgulayan, neden-sonuç ilişkisi kuran, eleştiren nesillerden korkulduğu için eğitimcilerin uyarılarına kulak kapatılmadı mı?

Deprem afetinde dahi, "yapmayın, etmeyin, ilk vazgeçtiğiniz gençler olmasın" diyen eğitimcilerin, psikiyatristlerin, psikologların uyarılarına rağmen, üniversiteler eğitim kalitesini yarıya düşüren uzaktan eğitim sistemine geçirildi.

Sanki tüm bunlar bilime kulak tıkadığımız için yaşanmıyormuş gibi, bilimin yuvaları kapatıldı.

Eğitimciler de duyuramıyor sesisini, mühendisler, doktorlar da…

Ekonomistler de duyuramıyor sesini, hukukçular da…

Biz hukukçular, "Yapmayın, tüm gücü tek elde toplarsanız, akılcı karar alamazsınız.", "Parlamenter sistemden vazgeçmeyin", "Getirmek istediğiniz sistem her alanda ülkeyi aşağı çeker" dedik, sesimizi duyurabildik mi?

Hayır.

"Laik ve demokratik kurumların olmadığı, liyakatin esas alınmadığı ülkede ne hukuk güvenliği olur ne can güvenliği" dedik, yine sözümüzü dinletemedik.

Hızlı karar alınması için getirilen sistemin en hızlı karar alınması gereken durumda nasıl tıkandığını acı bir şekilde tecrübe ederek öğrendik.

Palyatif tedbirleri bir kenara bırakmanın, insana öncelik veren kapsamlı tedbirlerin ve bilimsel esasların uygulanma zamanı artık.

Olması gerekeni bilen, olacakları tahmin eden, sesini duyuramamanın çaresizliğini yaşayan alanında uzman tüm bilim insanları, cehalet, inat, ben bilirimcilik, vurdumduymazlık ve bencillik enkazı altından bağırıyor, seslerinin duyulmasını bekliyor:

"Sesimizi duyan var mı?"

Yazarın Diğer Yazıları