Sistem,"otomatik vitesli araç"a mı benziyor?..

Bildiğiniz gibi, yeni hükümet sistemimizde gensoru ve sözlü soru yok. Meclisin mevcut bilgi edinme ve denetim araçları: Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru.

Ancak uzunca bir süredir, muhalefetin verdiği soru önergelerinin önemli bir kısmı cevapsız kalıyor. Türlü bahanelerle iade ediliyor…

Hatta bu hafta, muhalefetin 10 ay önce verdiği yasa teklifi bile, görüşmeye dahi açılmadan engelle karşılaştı. Katar tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hibe edilen lüks uçağın iadesine dair CHP tarafından verilen yasa teklifi, TBMM Başkanlığınca, "kaba ve yaralayıcı" olduğu gerekçesiyle geri verildi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:

"TBMM Başkanı ve bürokrasisi, kanun tekliflerine, soru önergelerine ve araştırma önergelerine adeta içerik denetimi yapmakta, bazı konuları tabu haline getirerek TBMM'de dahi tartışılmasını engellemeye çalışmaktadır. Bu, yasama hakkını kısıtlayan bir karar olduğu kadar, muhalefet yapma biçimini kalıplara sokmaya çalışan bir girişimdir."

Öte yandan bu hafta, TBMM Başkanı Mustafa Şentop ise, Meclis'te bir basın toplantısı düzenleyerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine dair bazı açıklamalarda bulundu… Bu açıklamalardaki bir benzetme ise dikkat çekiciydi:

Aslen hukukçu olan Şentop, sistemde neden "gensoru"nun olmadığını, oldukça hukuki (!) bir dille açıklayarak "Yeni sistemin şanzımanı farklı" dedi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini, "otomatik vitesli araba"ya benzetti!

Aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu tuhaf sistem için en doğru örneği verdi diyebiliriz…

Zira benzetme, şu açıdan çok da yanlış değil:

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu sistemde, bir şöför var; gazı da almış ayağının altına freni de. Önüne çıkabilen de yok. Duruma göre, gazı bir köklüyor, bir azaltıyor; ama ne bir hız kuralı var ne de bir trafik polisi.

Ve bu şöförün önünde durabilecek tek güç olan Meclis'in denetim yetkileri ise oldukça kısıtlı.

***

Şentop, konuşmasının devamında sistemin, Meclis ve milletvekillerinin itibarında ve gücünde azaltma yapmadığını söyledi ve "bu sistemle ilgili Türkiye'deki başkanların, cumhurbaşkanlarının, Amerikan başkanından ne eksiği var?" diye sordu.

Hadi bu soruyu birlikte cevaplayalım…

Öncelikle, şunu söyleyeyim sistemin Başkan açısından eksiği yok, fazlası var.

Birincisi; Amerika'da Başkan'ın kongreyi fesih yetkisi yok. Bizde ise, Cumhurbaşkanı hiçbir gerekçe göstermeden seçimlerin yenilenmesine karar verebiliyor.

İkincisi; Amerikan sisteminde, Başkan, federal yöneticileri, büyükelçileri, yüksek mahkeme üyelerini ancak Senato'nun onayı ile atıyor. Bizde ise, Meclis'in atamalar konusunda hiçbir söz hakkı yok.

En önemlisi ise; diğer bir hukukçu Burhan Kuzu'nun "Obama gece gündüz ağlıyor, bizim başkanımız da mı ağlasın" diyerek; Amerikan sistemindeki tıkanıklara çözüm (!) olarak savunduğu "Cumhurbaşkanı kararnameleri" hususu…

Amerika'da başkanın kararname çıkarma yetkisi yok. Bu açıdan Başkan'ın önündeki belki de en önemli fren, yasama gücünün yalnızca Meclis'te olması. Bizde ise durum: bir yılda 1915 maddeden oluşan 41 Cumhurbaşkanı kararnamesi!

Oysa Başkanlık sistemlerinin iyi işlemesi, denge ve fren mekanizmalarının iyi işlemesine bağlıdır. Yasa yapma yetkisinin meclisin tekelinde olması da Başkanı, Meclis'e bağlı kılar.

Kaldı ki Amerika'da siyasi partiler disiplinli parti değildir. Yani, milletvekilleri, parti görüşünün aksine de oy kullanırlar.

Bizim gibi siyasi partilerin disiplinli partilerden oluştuğu ülkelerde ise, meclisin çoğunluğu ve Başkan aynı partiden olduğunda, işte böyle "işlemez" bir sistem ortaya çıkıyor ve yürütme ile yasama arasında denge ve fren mekanizmasının olmadığı bu sistemde, tek kişilik yürütme, "dengesiz ve frensiz" dosdoğru gidiyor…

Şentop'un benzetmesiyle, otomatik vitesli bu araç, 23 Haziran'da bir duvara tosladı ve hasar gördü. Peki ama bu araç -sistem- kendini tamamen ortadan kaldıracak duvara, ne zaman toslayacak dersiniz?

 

Yazarın Diğer Yazıları