Sizden bir özgürlük anıtı beklemiyoruz ama!

Sizden bir özgürlük anıtı beklemiyoruz ama!

Önümüzdeki 29 Ekim, cumhuriyetimizin 100. Yıl Dönümü… Belki büyük hazırlıklar vardır da biz duymamışızdır!.. İnsan merak ediyor, kamu kurumları bu büyük gün için hangi hazırlıklar içinde?

İktidar ne yapıyor? Cumhuriyeti kuran partinin belediyeleri ne yapıyor? Ayrımsız soralım: 100. Yılı abideleştirip kalıcılaştıracak eserleri mi önümüze getirecekler, yoksa şarkıcı, darbukacı, dümbelekçiyle mi geçiştirecekler tarihin değiştiği bu büyük günü?

Cumhuriyet edebiyatı yapmak, Millî Mücadele’nin mirasçısı gibi pozlar vermek, bekayı dillerden düşürmemek, siyasetimizde sıkça rastladığımız sıradan işler… İyi de 100. Yıl gibi çok önemli bir günü lâyıkıyla tarihe nakşetmezsek bu ne anlama gelir?

***

Kamu kurumları için bu anlamda fazla bir süre kalmadı… Bu yüzden evvelce vurgulamaya çalıştım… Şimdi yine aynı gerçeğin altını çizerek vurgulayalım:

30 Ekim Mondros Mütarekesi’yle, parçalanmak, sürülmek, iradesiz bırakılmak istenen bir milletin tarihe yeni bir ruhla yeniden tutunması ve cumhuriyeti kurması arasında toplam beş yıl var…

O aradaki beş yıla, yokluklar içinde, üstelik büyük ihanetlere rağmen, koca bir tarih sıkıştırıldı… Yara bere içinde bir dev, yeniden ayağa kalktı…

Cumhuriyetten beş yıl önce imzalanan Mondros'ta, silahlarımızı bıraktık, ordumuzu terhis ettik…

Cumhuriyetten beş yıl önce imzalanan Mondros'ta, İstanbul ve Çanakkale boğazlarını düşmana açtık, Karadeniz'e geçişe ve işgale yol verdik...

Cumhuriyetten beş yıl önce imzalanan Mondros'ta, Hicaz, Suriye, Trablus, Bingazi ve Irak gibi bölgelerdeki Osmanlı subaylarının itilaf komutanlıklarına teslim edilmelerini, 'tehcir ve savaş suçlusu' diye İttihatçıların yargılanmasını onayladık…

Cumhuriyetten beş yıl önce imzalanan Mondros'ta, düşmana, ‘güvenliğine tehdit hissettiği anda istediği yeri işgal etme’ hakkı sağladık…

***

Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarınca toplam beş yılda sağlanan büyük fark, hangi tarihe sığar? Bölgemizde emperyalizmin adeta cetvelle sınır çizip, iş birlikçi ailelere bahşettiği devletlerle karşılaştırdığımızda, gerçek anlamda kan bedeliyle kurulmuş bir cumhuriyettir bizimki…

Altını tekrar çizelim: Bugün 'beka sorunu' devleti yöneten sorumlularca bile dile getirildiği için, dün akbabaların pençesinden kurtarılanın, o yokluklar içinde bu millete yeniden yurt kılınanın, Türkiye Cumhuriyeti'nin farkı ve önemi çok daha iyi anlaşılıyor…

O büyük mücadele, Osmanlı'yı yıkmadı, yıkılan Osmanlı'nın üzerine devlet-ebed-müddet zincirine yeni bir halka ekledi… Üstelik yaralarını kendisi sararak, kendisine tutunarak, dünyanın egemen küstahlarına karşı kendi gücüne güvenerek, tırnaklarıyla kazıya kazıya…

***

Dünyanın her yerinde 100. yıllar önemlidir… Genellikle 100. yıllar abideleştirilir…

Birkaç örnek vermek gerekirse, Paris'teki Eyfel Kulesi öyledir… Fransız İhtilali'nin 100. yıl kutlamaları kapsamında fuarın giriş kapısı olarak inşa edilmiştir… Bugün Paris'in ve Fransa'nın sembolü niteliğindedir…

Özgürlük Anıtı, dünyanın en bilinen anıtlarından biridir ve ABD'nin simgesi sayılır… Tabletinde '4 Temmuz 1776 Bağımsızlık Bildirgesi' yazılı olan anıt, Fransa tarafından kuruluşunun 100. Yıl dönümüyle ilişkilendirilerek, 1886'da ABD'ye hediye edilmiştir…

Almanların Leipzig'de Napolyon'u 1813'te yenilgiye uğratmasının 100. yıl dönümünde diktikleri Uluslar Muharebesi Anıtı da yine bu kapsamdaki anıtlara örnektir… Tıpkı Meksika Bağımsızlık Savaşı'nın başlangıcının 100. yılı anısına başkent Meksiko'ya dikilen 'Bağımsızlık Meleği' ve komutanların anıt mezarları gibi…

***

Cumhuriyetimizin 100. Yıl Dönümünü şarkıcılarla, darbukacılarla, balonlarla, iki dakikalık lazer gösterileriyle geçiştirecek olanlar, mümkünse bu etkinlikleri kendi paralarıyla kendi doğum günlerine, kınalarına, nişanlarına, sünnetlerine saklasınlar!..

Yazarın Diğer Yazıları