​​​​​​​Sorunu çözecek soru: Cansız virüse can veren nedir?

Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran düşünceler, örgütlü olarak ilk defa Türk Derneği'nde ve sonra Türk Ocağı'nda şekillenmiştir. Yani Türkiye'nin temel harcını Türk Ocağı kurucuları atmıştır.

Peki kimdir onlar?

Türk Ocağı'nın tarihçesinden okuyalım:

"Osmanlı devletinin temelini oluşturan Türk toplumu, milli kimliğinden habersiz yaşıyor, bundan dolayı ayrılıkçı davranış ve eylemlere gereken tepkiyi gösteremiyordu. Öyleyse ona kimliğini ve benliğini tanıtacak, milli duygularını canlandırıp harekete geçirecek çalışmalar yapılmalıydı.

Milliyetçi birçok aydının kafasını durmadan meşgul ettiği muhakkak olan bu düşüncenin ilk önemli kıvılcımı zamanın Askeri Tıbbiye Mektebi'nde parladı. Bir yandan hekimlik öğrenimi görürken bir yandan da yurt ve millet sorunları ile ilgilenen 190 Askeri Tıbbiye öğrencisi, bu sorunların çözümü ile uğraşacak bir 'gönüllüler kuruluşu' oluşturulmasına yönelik görüş alış verişini sağlamak için bir toplantı düzenleme girişiminde bulundu. 24 Mayıs 1911'de başta dönemin ünlü Türkçüleri olmak üzere, birçok tanınmış şair, edip, bilim ve düşünce adamına mektuplar yazdılar ve 21 kişilik de bir girişimciler kurulu oluşturdular.

Bu topluluğun Dr. Fuat Sabit (Ağacık) başkanlığındaki üyeleri ile ünlü Türkçülerden Mehmed Emin (Yurdakul), Akçuraoğlu Yusuf, M. Ali Tevfik (Yükselen), Emin Bülend (Serdaroğlu) ve Ağaoğlu Ahmed'in katıldığı bir toplantı yapıldı. Türkçülük düşüncesini yayacak ve yaşatacak bir derneğin kurulması ve adının da 'Türk Ocağı' olması, 3 Temmuz 1911'de yapılan bu toplantıda kararlaştırıldı."

***

Burada öne çıkarmak istediğim konu, askeri tıbbiye öğrencilerinin, Türkiye'nin kuruluşuna katkı yapacak derecede önemli bir girişimde bulunmuş olması ve Türk devleti ilan edilene kadar ve ondan sonra da savaş dahil her türlü hareketin içinde bulunmuş olmasıdır.

Bugün de millet olarak tıbbiyelileri ve bütün sağlık mensuplarını alkışlıyoruz... Yalnız, tıbbiyelilerin meslek örgütü olan Türk Tabipler Birliği'ne, iktidarın korona virüs salgınıyla ilgili çalışmalarının hiçbirinde yer verilmiyor. Buna sebep olarak, TTB yönetiminin bölücü örgüte yakın mesajlar vermesi ve bu yönde bir duruş sergilemesi gösteriliyor. Eleştiriler doğrudur. Yalnız bu eleştiriyi yapan iktidarın, çözüm süreci sırasında, aynı mesajları verdiği unutulabilir mi? Bir de "kurumun adından Türk adını çıkaralım" diyenlere bakınız. Hemen hepsi, bir veya birkaç kurumun adından Türk lafzını çıkarmayı bir kenara bırakın, devleti Türk devleti olmaktan çıkarmak istemekte, bunu da İslâm'ı kalkan olarak kullanarak yapmaya çalışmaktadır.

Dolayısıyla yapılacak iş, Türk Tabipler Birliği'nin adından Türk kelimesini çıkarmak değil, 1911'de Türk Milleti'nin geleceği için Türk aydınlarını toplantıya çağıran askeri Tıbbiye öğrencilerinin yaptığını yapmaktır. Böyle yapılırsa, bu kurum, daha sağlıklı bir şeklinde yönetilebilir.

***

Gündeme gelince; Türk Tabipler Birliği, Sağlık Bakanlığı'na 19 soru yöneltti. Bu sorulardan ikisi şöyle:

"-Tanısı doğrulanmış olgulardaki bulguların (ateş, öksürük, nefes darlığı, ishal, vb) dağılımı nasıldır?

-Tanısı doğrulanmış olgulardaki akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografi bulguları nelerdir?"

Bu iki soru şunun için önemli: Hastalar, çırpınarak can veriyor. Oysa zatürre olup ölen insanlarda böyle bir bulguya rastlanmış değildir.

O halde cansız olan korona virüsü, akciğerlere indikten sonra harekete geçiren madde nedir? Yoksa iddia edildiği gibi madde değil frekans mıdır, ses dalgası mıdır, manyetik enerji midir? Konunun akıllı telefonlarla, uydularla ve 5G teknolojisiyle ilgisi var mıdır?

Sorunun çözümü, doğrudan bu konuyla ilgili olabilir! Öyleyse tıbbiyeliler yanında elektrik, elektronik mühendislerine de büyük iş düşüyor!

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları