Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY

Abdullah OSKAY

Ticaretin Politikası

Statükoyu zorlayan Rusya’dan Türkiye’ye düşen ne?

Dünyanın gündemi çok gergin. Sovyetlerin yıkılması sonrasında dile getirilen ve ABD’nin süper güç olmasına yoğun vurgu yapan “Tarihin Sonu” tezlerinin yarattığı 1990-2020 arasındaki Altın Çağ artık yok. Dünyada güç dengeleri değişiyor. Bunun yansımalarını her gün daha fazla hissediyoruz. Dünya, bu güç değişimlerinin görünür ve görünmez çatışmalarını yaşıyor.

Fransız siyaset bilimcisi Alexis de Tocqueville 1830 yılında ABD ziyaretinden sonra gelecekte iki güç olacağını öngörmüştü. Birisi zaten seyahatinde çok etkilendiği ABD’ydi. Diğeri ise zengin doğal kaynaklarıyla Rusya.

Tocqueville’in bu öngörüsü yüzyıl sonra gerçekleşmişti. Dünya artık iki kutupluydu. Sonrasında işlevsizliği ortaya çıkan komünist ideoloji altında Rusya geri kaldı. Sovyetler Birliği büyük bir gümbürtüyle dağıldı.

Rusya, Soğuk Savaş’taki jeopolitiğe dönmeye çalışıyor.

2000 yılında başa geçen Putin ise, Sovyetlerin dağılmasını tarihteki en büyük jeopolitik felaket olarak öngördü ve Rusya’yı tekrar ayağa kaldırmak için adım adım çalışmalara başladı. Gerek Avrasya Ekonomik Birliği ile Avrupa Birliği benzeri bir ekonomik bütünleşme gerekse diğer siyasi ve hatta silahlı çatışmaya varan durumlar Rusya’nın Soğuk Savaş’ın sona ermesinden önceki statükoyu tesis etme arayışlarıydı.

Bu çalışmaların vardığı noktanın en sonuncu adımı Ukrayna Savaşı oldu. Ukrayna Savaşı, Soğuk Savaş’taki nükleer silahların yarattığı denge nedeniyle savaşın üçüncü dünya ülkelerine taşınmasından farklıydı. İlk defa gelişmiş ülkelerin burnunun dibinde, ikinci dünya denilen bölgede, jeopolitik güç dengelerini değiştirebilecek bir alanda uzun bir savaşa şahitlik ediyordu dünya.

Ukrayna Savaşı iki yılı bitirdi. Ukrayna Savaşı dünyanın hemen her gün gündeminde. Rusya’nın Ukrayna savaşından sonra durmayacağı, Moldova, Kafkaslar gibi yeni cephe alanları açacağı öngörülüyor. Rus yönetici elitinin zaman zaman “sehven” yaptığı haritalar önündeki paylaşımlar bunun göstergesi.

Siyasi dev, ekonomik cüce

Rusya tüm bu adımlarını bedel ödemek pahasına atıyor. Bu bedellerin en önemlisi ticari yaptırımlar ve bu durum Rusya’nın uluslararası ekonomik sistemden dışlanması olarak kendini gösteriyor. Tarihsel olarak çarların ve yöneticilerin toprak genişleterek meşruiyet kazandığı bir devlet anlayışında Rusya; siyasi dev, ekonomik cüce olmaya razı gelerek yaşamına devam ediyor. Askerî güce ayrılan bütçeler savaştan sonra oldukça yükselmiş olsa bile, Rusya’nın askerî teknolojisinin eski şaşaalı günlerinden çok uzakta olduğu görülüyor.

Rusya’nın eski gücünü restore etmeye çalışması süreci Çin ve İran’la otoriter yakınlaşma gerektiriyor. Rusya, Çin ile ekonomik, İran ile askerî iş birliğini derinleştiriyor. Dünyayı yeniden Soğuk Savaş’taki gibi Doğu-Batı ayrımı şeklinde görmeye, göstermeye çalışıyor. Kısıtlı kaynaklarıyla ‘Üçüncü Dünya’da etkisini artırmaya da çalışıyor.

Bize düşen ne?

Tüm bunların sınırlarımızda gerçekleştiği ve dünyanın otoriter-demokratik bölünmesi fay hattının ülkemizden geçtiği göz önüne alındığında bir ateş çemberinden geçtiğimiz kesin. Türkiye ince bir ip üstünde, denge politikası izleyerek ilerlemeye çalışıyor. Batı her ne kadar son dönemde büyük bir güç aşınmasına uğrasa da, güçler dengesinin hala Batı’dan yana olduğunu bilerek, NATO gibi geleneksel ittifaklarımıza sahip çıkarak ilerlemek en doğrusu. Rusya’nın en büyük korkusu olan Pan-Türkizm konusunda da dikkatli bir şekilde Türk Devletleri Teşkilatı’nı inşa etmemiz, ülkemiz için kendi etki alanımızı kurmak ve Rusya’ya karşı bir denge unsuru olarak önemli.

Yazarın Diğer Yazıları