Suriyelilerle Afganlarla 19 Mayıs ruhu!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesajda, “19 Mayıs ruhu, bu milletin en büyük varlığı, en büyük sermayesidir. Zorluklara karşı durmanın, azimle, inançla, kararlılıkla hep beraber mücadele etmenin anlamı bu ruhta gizlidir.” dedi.

***

Bir milletin ortak bir ruha sahip olabilmesi veya var olan böyle bir ruhu sürdürebilmesi için millet olmanın gereklerini yerine getirmesi gerekir...

Bu gerekleri, Atatürk 1929’da şöyle anlatmıştır:

“Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak konusunda ortak arzu ve istekte samimi olan, sahip bulunan mirasın korunmasına beraber devam etmek hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma millet adı verilir.

Bir millet meydana geldikten sonra, kişilerin devlet hayatında, ekonomik ve fikirsel hayatta ortak çalışması sayesinde meydana gelen millî kültürde şüphesiz her milletin her ferdinin çalışma payı, katkısı, hakkı vardır. Buna göre aynı kültüre sahip olan insanlardan oluşan topluma millet denir, dersek milletin en kısa tanımını yapmış oluruz.”

Görüldüğü gibi asıl olan beraber yaşamak arzusudur! Kim kimle beraber yaşayacaktır?

Birlikte tarih yapanların beraber yaşama arzusu olabilir.

Peki AKP döneminde Türkiye’ye sokulan milyonlarca Suriyeli, Afgan, Pakistanlı ve Afrikalının 19 Mayıs ruhuna sahip olması mümkün müdür?

Ayrıca, “Keşke Yunan galip gelseydi” veya “Keşke İngiliz sömürgesi olsaydık” diyenleri, fikri önder kabul edenlerin 19 Mayıs ruhuna sahip olması mümkün müdür?

***

Türkiye’nin “ensar-muhacir” söylemi kullanılarak işgal ettirilmesiyle, 19 Mayıs ruhunun ne ilgisi vardır?

AKP’nin gerçek düşüncesini, Başbakanlık Müsteşarlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı da yapan Ömer Dinçer, 19-21 Mayıs 1995’te Sıvas’ta düzenlenen bir sempozyumda yaptığı konuşmada, ortaya koymuş ve “Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu bulunduğunu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum” demişti.

Dolayısıyla bu düşüncelere sahip olanların 19 Mayıs ruhundan bahsetmesi, “takiye”, yani “asıl hedefe ulaşana kadar gerçek düşüncesini gizlemek” değil midir?

***

Peki bu durum karşısında ne mi yapmalı?

Bir milletin, milletler ailesi içinde başarılı olması, tıpkı bireyin kendi hedefine yoğunlaşmasında olduğu gibi, toplum olarak ortak hedeflere, millî hedeflere yoğunlaşmasına bağlıdır. Millî kimlik, millî hedeflere ulaşmanın temelidir. Millî kimliği zayıflatmaya çalışmak, yerine başka kimlik yerleştirmeye çalışmak ise bugünkü dünyada, toplu intihar demektir.

O hâlde, Türk Milleti, ensar-muhacir söylemlerine aldanarak, kendisiyle hiçbir ortak hedefe sahip olmayan insanlarla karıştırılıp millet olmaktan çıkarılmasına izin vermemelidir. Bunun yolu da bu işte bir suçu olmayan sığınmacılara kötü davranmak değil, onların kendi ülkelerinde huzur ve barış ortamı içinde yaşamalarını sağlayacak adımlar atmak, dolayısıyla iktidarı ve muhalefeti bu yöne sevk etmektir...

Gerçi 31 Mart seçimlerinde iktidara bu yönde de bir uyarı verilmiştir ama yeterli değildir...

Atatürk diyor ki, "Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmezse ve iktidarı düşürmez ise bütün bu kusur ve kabahatlere katılmış demektir..."

Tabii bu iş artık kusur ve kabahat olmaktan çıkmış, millî varlığa yönelik topyekûn bir saldırıya dönüşmüştür...

Yazarın Diğer Yazıları