Taşların Şamanca dili ve Sarıkamış'a ağıt

Antalya Elmalı'da tarihi Likya Yolu yakınlarında, 'Pıynar Ormanı'nda ağaçlar arasında tarihsel taş yığınları var. 1,5-2 metre boyunda yarım metre eninde, işlenmemiş taşların üst üste dizildiği dikintilerdir bunlar… 'Gözek' diyor yöre halkı bunlara. Diyor ama kim yapmış, ne amaçla yapmış bilmiyor.

Bilim biliyor ama… R.Ebrar Akıncı adlı akademisyenin doktora tezinde verilen bilgiler bu taşların gizini çözüyor. Bu tezin adı 'Batı Moğolistan Tsengel Tuvalarında Şamanizm, Şaman Olma Kozmoloji İlişkisi"… Bu tez, bu taş yığınlarının neredeyse tıpatıp aynısının 5472 kilometre uzaktaki Moğolistan'da Tuva Türklerinin yaşadığı yerlerde bulunduğunu ve Şaman kültürünün dinsel yapıları olduklarını söylüyor.

Dinsel törenden sonra, katılan herkes bir taş ekliyor bu yığınlara…

Uzak Asya'dan Anadolu'ya gelen Türk göçmenler yükseltmişler bu yığınları.

'Taş taş üstüne koymak' deyimi evet, buradan geliyor…

Anadolu'da 'Taşın dili olsa da söylese" de denir. Bu taşların dili var, söyler, anlayabilene… Sözgelimi taşı taş üstüne koymak ritüeline değgin benim yükleyebileceğim anlamlar şunlardır:

Taş gibi sapasağlam özlü yakarı ve iletilerdir göklere…

Bir araya getirmektir boyutu, ağırlığı, rengi bir olmayanları. Sertlerin, çetinlerin, ağırların bağdaşıklığıdır. İmece alıştırmasıdır; en yalın birlik ve dayanışma anıtıdır.

Yakarı sonucudur, yenilenme eylemidir, turfanda umutlara başlangıçtır.

Sessiz tanıktırlar, iddialı iddia makamıdırlar.

Recmetmek, can almak için değildir bu taş yığınları, cana can katmak içindirler. Taşa tutmak için değildirler, taşları bir arada tutmak içindirler.

Uğurdur taşlar, süstür, şifadır, güçtür ve bilimsel açıdan da gizler taşırlar, tekin değillerdir. 

 SARIKAMIŞ'A AĞIT

20x20 boyutunda kuşe kâğıda basılmış bir şiir kitabı. Tam 80 sayfa. Adı: "Sarıkamış'a Ağıt", yazarı Erensoy Gülbaba. Yayın B tarafından yayımlanan bu yapıt aslında bir destan, şairimiz dedesine adamış bu kitabı şu tümceyle: "Hazar Denizi Nargin Adasında yedi yıl esir olan Recep Gülbaba dedemin anısına…"

Kitap, şiirlere uygun, kara kalem resim ve çizimlerle daha da şık ve alımlı olmuş. Bu resim ve çizimleri yapansa şairin oğlu Göksun Gülbaba.

Erensoy Gülbaba'nın dizeleri sıradan, yavan; yalama olmuş ayak ve uyakları, imgeleri yineleyen özengen sözler değiller. Kendi şiir çizgisini bulmuş, işçiliği ve içeriği varsıl, güçlü bir şiiri var. Ve iyi bir destancı.

Örnekleyeyim:

"Akmezar'da ölüm/Görünmezliğe geçen ruhların/Titreyen sesiyle/Unutulmaya yüz tutmuş/Çok eski bir masalın/Aşınmış nefesiyle gelir

Akmezar'da/Ak karlar üstünde ak ölüler/Susun susun uyandırmayın/Uykuda onlar/Kirpiklerini süslemiş kırağılar buzlar/Konmuş alınlarına yıldızlar "

Ve "Dikenli Tabya" adlı şiirden iki küme işte bu da:

"Gecenin kasvetine yapışmış/Ölümün küf kokan nefesi/Umutsuzluk, hüzün ve tifüs/Kangren içinde eller ayaklar/Eski postal ve zayıf çarıklarda/Donmuş kopuk parmaklar

Nerede bir zamanlar/Marşlarıyla dağları çınlatan/cengâverlerin korkusuz sesi/Bu âsi dağlarda doğacaktı/Üç yüz yıldır ricat eden orduların/Anka efsanesi/Şu inanılmaz resim miydi?/Üçüncü ordunun bakiyesi?"

Yazarın Diğer Yazıları