Türk tarımı nereye gidiyor?

Sayın Cumhurbaşkanı Libya açıklarında vurulan ticari gemi ile ilgili yaptığı açıklamada şehit edilen 3. kaptan için “ölen kaptan Türk’tü” demiştir. Seçimler yaklaşınca Türk akla geliyor. Türkiyeli ve T.C. vatandaşlığı gibi belirsizliği ve kimliksizliğine sığınmamanın sürekli olmasını dileriz.

7 Haziran Genel Seçimleri yaklaşırken bazıları bilhassa oyu artan MHP’ne karşı kasetçiliğe başladılar. İktidar borazanlığı yapan bir TV kanalında MHP İstanbul Milletvekili TBMM Başkan vekili, hanımefendiliği, dürüst ve mertliği ile öne çıkan Sayın Meral Akşener’e iftira, çamur ve seçim saldırısında bulundurlar. Hayali kasetten bahseden kişi, daha sonra bunun montaj ve gerçekdışı olduğunu açıklayıverdi. Artık bayatlayan bu hakaret ve saldırının asıl hedefi, siyasette ve değişik mesleklerde başarılı hanımları bazılarının içlerine sindirememesidir; sahiplerine yaranma arzusudur.

Kıbrıs’ın Türkiye için milli dava ve güvenlik meselesi olduğunu fark edemeyenlerin bakan olarak beyanat vermelerini yadırgıyoruz. AB ile ilgili bakan Kıbrıs’ın bölünmüş olmasından adeta rahatsız...

Bu rahatsızlığa biz sebep olmadık ki bizim için sorun olsun. Bölünme demek KKTC’yi inkârdır. Bu da bir bakana herhalde yakışmaz. Eğer bu anlayışla Kıbrıs’ta müzakereye oturacaksanız; yanlış değil; Eylül’e kadar söylediğini gibi ver kurtul anlayışı ile işi bitirirsiniz!

Sıra geldi asıl konumuza... Tarım ve iktisadi konular sürekli gündemdedir. %18,8 fiili işsizlik de...

Tarım sadece iktisadi faaliyet ve sektör değil; kültürel geleneği sürdürmede, beslenme ve toplum sağlının korunması ile ilgili bir konudur. Tarımın ve hayvancılığın gerekli yasal desteğe kavuştuğu söylenemez. Sanayi toplumu olmuş ülkeler tarıma desteği sürdürürler. AB’de tarımla uğraşan nüfus toplam nüfusun %5,5’i olmasına rağmen tarım destekleri AB bütçesinin yaklaşık yarısıdır. Tarıma dayalı sanayide kârlı bir iştir. Tarımla uğraşan nüfus iktisaden faal nüfusun %23,2’sidir. Genç nesillere baba ve dede mesleği olan tarımı sevdiremedik. Verasetle tarım arazileri verimli olmanın dışında ufalanıyor. Köyler ve tarım ağırlıklı şehirler boşalıyor. Mazot başta olmak üzere gübre ve tohum girdi fiyatları artıyor. Binlerce çiftçi tarım dışına çıkıyor. Son 10 yılda Belçika kadar tarım arazisi kaybedildi ve ekilemedi. Tarım alanları betonlaştı. Tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, yanlış politika ile ithal cenneti oldu. Artık ithal lahana, muz, pirinç, soğan, patates, karpuz, mandalina, kayısı, şeftali, mercimek, nohut, kuru fasulye, fındık antepfıstığı, nar ve sarımsak gündemde... Üretme, ithal et anlayışı geçerli...

Bu durumda iç göçün olumsuzlukları gündeme geliyor. GDO’lu ürünler ve kanser tartışılıyor. Yanlış ve dayatılan tohum politikası büyük bir sorundur. Girdi kullanımı dışa bağımlıdır. Teknoloji yeterli seviyede değildir. Kredi kullanan ödeme güçlüğü çeken çiftçinin arazisi elinden çıkıp yabancılaştırılmış bankalara ve özel finans kuruluşlarına geçiyor. Bu bir yıkımdır. Tohum, tarım ilaçları ve GDO’lu ürünler konusunda küresel tekellerin baskısı var. Eğitimli ara eleman açığı sürüyor. Yer altı ve üstü su kaynakları korunamıyor. Su ve toprak kirliliği var. Tarımsal üretim planlaması yetersiz... Ziraat mühendisleri tam ve fonksiyonel olarak kullanılamıyor.

Bunların dışında; toprak erozyonu, tarım alanlarının daralması, çevre sorunları (su, hava ve toprak kirliliği) meraların daralması, deprem ve sel felaketlerinin etkileri sürüyor. 2006 yılında TBMM’den geçen Tarım Kanunu GSMH’nın %1’inin destek verilmesini gerektiriyordu. Oysa bunun yarısı gerçekleşti.

Yazarın Diğer Yazıları