Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Uğur Mumcu anlatıyor...

Uğur Mumcu anlatıyor...

Uğur Mumcu''nun Harp Akademilerindeki tarihî konuşmasına devam ediyoruz...

Banka sistemi ve gazete ilişkileri açısından ise;

"Gazetelerin, birçok özel ve kamu bankasından kredi aldığını, kamu bankalarından alınan kredilerin, zaman zaman iktidarlarla bu bankalardan kredi alan gazetelerin ilişkilerinde önemli roller oynadığını, bu ilişkileri bilmeyenlerin, bir büyük gazetenin neden bir bakan hakkında önce övücü yayınlar yaptığını, sonra da aynı bakana en ağır biçimde saldırdığını anlamakta güçlük çektiklerini" vurgulayarak konuşmasını; "Basın özgürlüğünü Dünyada ve Türkiye''de bugüne kadar hükümetler kısıtlar ve yok ederdi. Günümüzde bu tehlikenin kaynağı basının bugün içinde bulunduğu tekelci yapısında aranmalıdır" diyerek tamamladı.

Sonra soru-cevap bölümü başladı. Uğur Mumcu''nun sorulara verdiği cevaplar şöyleydi:

"Silahlı Kuvvetlerin Türk vatanını iç ve dış düşmanlara karşı koruma ve kollama görevi vardır ve bugün de Güneydoğuda bir vatan görevi yapmaktadır. Oraya üç kez gittim ve komutanların, erlerin nasıl bir özveriyle görev yaptıklarını gördüm. Bu insanları, onlar silah başında ve ölümle karşı karşıyayken, birilerinin Boğaziçi''ne bakan evlerinde veya Cağaloğlu''ndaki şık bürolarında eleştirmeleri haksızlıktır. Bir toplumda ordunun fonksiyonunu kaldırdığınız zaman anarşi başlar. İç ve dış düşman dediğimiz düşmanlar harekete geçerler."

"PKK''nın yurt dışındaki kendi yayınlarını inceledim. İlk kez ikinci Cumhuriyet fikrini ortaya atan Abdullah Öcalan''ın bizzat kendisi olduğunu gördüm. Çünkü Türkiye gibi bir ülkede devleti kuran siyasal düşünce Atatürkçülüktür. Bu düşünceyi bu yollarla yıpratmak da örneğin PKK gibi terör örgütlerinin başlıca amaçlarıdır. Öbür birtakım yazarçizer de bunları fantezi için, kendilerine dikkat çekmek için yapıyorlar. Aslında söylediklerinin ipe sapa gelir bir tarafı yoktur. Çünkü Cumhuriyeti bir sayaca bağlamak anlamsızdır."

"Fransa''da yaşanan olaylar çok çok farklıdır. Bir de bilgisizlikten kaynaklanan suçlamalar vardır. Örneğin istiklal mahkemelerinde 30.000 kişinin idam edildiği çok ünlü yazarlarımız tarafından yazıldığı gibi televizyonlarımızda da söyleniyor. Oysa istiklal mahkemelerinde bütün yargılamalar sonucu 2.000 civarında kişi asılmıştır ve bunların çoğu da asker kaçağıdır. O günün koşulları içerisinde.

Tarihte hiçbir zaman geçmiş olaylar bugünkü koşullar ve ilkeler açısından değerlendirilmez. Yaşandığı dönemin özgün koşullarında değerlendirilir. Bu eleştiriyi yapanlar, II. Dünya Savaşı''nda General De Gaulle''ün Paris''e girmesinden sonra Paris''teki mahkemelerde sokaktaki yargısız infazlarda 10.000 kişinin öldürüldüğünü nasıl yazmazlar?"

"Mustafa Kemal dönemi o dönemin devletleriyle karşılaştırıldığında en sancısız, en yumuşak dönemdir. Kaldı ki iş birlikçileri, vatana ihanet cürmü altında yargılanması gerekirken insanları sınır dışı etmiş daha sonra da geri gelmelerine izin verilmiştir. (…)

Örnek vereyim; Seyit Abdülkadir, Kürdistan''ın Cumhurbaşkanı olacaktır. Siirt Askeri Mahkemesi''nde yargılanıyor, asılıyor. Şimdi devletin kin tutması gerekiyor değil mi? Oğlu 12 Mart döneminde Sümerbank Genel Müdürü. Devlet kin gütse herhalde bu göreve bu akrabalık bağı olan birini oturtmazdı."

"Biz bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak gibi bir kavram ortaya atıyoruz.

Örneğin; Silahlı Kuvvetler ile ilgili bir konu: Şimdi bir Başbakanlık Danışma Kurulunda siyasal bilimci olduğunu söyleyen bir arkadaşımız bir gün bir dergide yayın yaptı. Silahlı Kuvvetler ve sivilleşme, ordunun yapısı, birtakım şemalar… Tabii ki bizim bunları bilmemize olanak yok. Ama bir gazeteci ne yapabilir? (…) Ondan sonra şunu saptadım ki, arkadaşımızın sivilleştirme diye getirdiği model, ABD''deki Başkanlık sistemindeki sistemin aynısıdır. Kelime kelime kopyasıdır."

"Türk basınına ben güvenmiyorum. Bazı insanlar var, sağcı veya solcu olsun, onlara güveniyorum. İnsanların siyasi ideolojilerinden çok kişilikleri önemli."

"Silahlı sağ eylemciler de, silahlı sol eylemciler de, PKK örgütü de uyuşturucu madde satmakta buna karşılık silah almaktadır. Ve silahlar bu çok uluslu siyasette birtakım ülkelerin sınırlarından vızır vızır geçerek Türkiye''ye sokulmaktadır.12 Eylül öncesi 822.000 silah sokuldu. Bu silahların onda dokuzu NATO ülkelerinde üretilmiştir ve bir Varşova Paktı üyesi olan Bulgaristan topraklarından ve bir Bulgaristan devlet şirketi olan Kintex tarafından Türkiye''ye sokulmaktaydı. Kintex Şirketinin Türkiye Temsilcileri de milliyetçi ve muhafazakâr politikacılardı. Avukatları da eski bir MİT görevlisiydi. Bu denklemi çözmenin olanağı yok.

Ben bu yayınları yaparken bir taraftan CIA ajanı ilan edildim. Kim etti? Bulgar Radyosu. Kintex Şirketini yazdığım için. Paul Henze''nin adı ilk defa tarafımdan açıklandı. Paul Henze''nin kitabında KGB ajanı ilan edildim. İkisinin ortalaması MİT''e düşüyordu. Bu sefer MİT ajanı oldum. Bulgar rejimi çöktükten sonra Kintex Şirketi Genel Müdürü ''Evet, kaçakçılık yapıyorduk'' dedi. Bu kadar açık."

"Ben hayatımda tehdit almadığım günü yadırgıyorum. Telefonla, yazılı ve sözlü. Telgrafla tehdit hiç duydunuz mu? Geçenlerde Hasan Mezarcı diye bir milletvekiliyle tartışmaya çıktık televizyonda. Telgraf geliyor ''yakında öldürüleceksiniz'' diye. Mektubu anlıyorum. Telefonu anlıyorum. Bunlar da telgraf örgütü."

"Terörün sağı solu olmaz. Katil katildir. Dünyadaki temel norm budur. Ama bizde, 12 Eylül''den önce veya sonra, bize yakınsa veya bize karşıysa diye bir ölçü getiriliyor. Bu ölçü insan haklarına da aykırıdır. Geçenlerde benim de çok yakın dostum olan Emekli Oramiral Kayacan, evine girilerek torununun önünde öldürüldü. Ve bizler yazılar yazdık. Birtakım insan hakları şampiyonları ağızlarını açmıyorlar. Bir yargıç ve bir savcı Güneydoğu''da evlerine girilerek televizyon seyrederken öldürüldüler. Ağızlarını açmadılar."

"Yakın tarihe baktığımızda, hiçbir zaman Türklerle Kürtler arasında kapışma olmamıştır. Aşiretler arası kapışma olmuştur. Bazı aşiretler devletten yana, bazı aşiretler devlete karşı davranmışlardır. Şeyh Sait ayaklanmasında da böyledir. Dersim olayında da böyledir."

"Demokrasilerde insanlar her türlü düşünceyi savunabilmelidir. Bir tek koşulla, şiddet olmamalıdır. Şiddet olduğu zaman, demokrasinin kuralları dışına çıkılmış olur. Güneydoğudaki olay, bir ülke topraklarının bir parçasını alıp özerk egemenlik kurma savaşıdır. Ve bu savaşın çeşitli karmaşık nedenleri vardır. Bu PKK ve buna benzer örgütlerin devlet eliyle cezalandırılmasını gerektirir.

PKK on dokuzuncu ayaklanmadır. Bunu bilmek gerekir ve birbirinin bir çeşit devamı gibidir. PKK yapısıyla Marksist-Leninist bir örgüt, fakat öyle bildirileri var ki Cemalettin Kaplan yanında çok masum kalır. Şimdi eğer Türkiye''deki, Kürt ayaklanmalarındaki İslamcı motifi bilmezseniz, bunu tek başına yorumlayamazsınız."

"İnsan hakları adı üzerine insana özgü haklardır.

O zaman herhangi bir mezhep ayrımı yaparsak, herhangi bir ideoloji ayrımı yaparsak, o zaman insan hakları yerine bir başka çıkarı savunuruz demektir."

Uğur Mumcu teşekkür etti ve alkışlarla kürsüden indi.

Ruhu Şad olsun...

Yazarın Diğer Yazıları