"Üzüm salkımı"nın son taneleri ve tehdit!..

"Üzüm salkımı"nın son taneleri ve tehdit!..

Türk Hizbullahı'nın örgütlenme ağı deşifre edildiğinde, güvenlik birimlerinin karşısına "üzüm salkımı stratejisi" de çıkmıştı...
Her tanesi bir hücre olarak birbirine bağlı ve ilişkili o yapı, dinci örgütün hem hücreleşme açısından bir kök üzerinde nasıl büyüyerek yayıldığını, hem de aynı zamanda tek güç haline gelerek ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu da göstermişti...
İşte radikal dinci grupların "örgütlenme-strateji-eylem" üçgeninde vazgeçmediği bu yapı, bazen birbiriyle ilişkili görünmese de, tehdit unsurlarının aynı kökten beslendiğini ve aynı amaç uğruna harekete geçtiğini de gösteriyor...
Önceki gün medyaya yansıyan "üç olay"la bu köşeye gelen bir "mektup" sadece "strateji-eylem- örgütlenme" biçimini değil, dinci örgütlerdeki "üzüm salkımı" stratejisinin hiç olmadık zamanlarda da nasıl aynı kökten beslendiğini ortaya çıkardı...
İlk vaka olay yeri açısından dikkat çekici;
Silahlı terör örgütü IŞİD'e yönelik önceki gün yapılan son operasyonda 33 şüpheli yakalandı...
Operasyon, yalnızca yakalanan zanlılardan 31'inin Iraklı, 2'sinin Suriyeli olması bakımından dikkat çekici değildi...
Asıl mesele, şahısların yakalandığı şehrin dinci örgütlerin eylem hedefi için pusuda olduğu başkent Ankara olmasıydı...
"Devletin yönetildiği şehirde dinci örgütün nasıl bu kadar yoğun hücreler oluşturabildiği" sorusu bir türlü yanıt bulamasa da, IŞİD örgütlenmesinin durmaması da dikkat çekici...
Çünkü bu operasyondan 6 gün önce güvenlik güçlerinin bir başka müdahalesi, sadece eylem gruplarını ortaya çıkarmadı, eylem için dinci örgüte finans sağlayanları da deşifre etti...
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 17 Ekim'de yaptığı açıklamada IŞİD'e finansman sağlayan 17 şüphelinin gözaltına alındığını bildirmişti...
Yerlikaya, İstanbul'daki 20 adrese yapılan operasyonda, zanlılarla birlikte 222 bin lira, 32 bin 480 Euro, 15 bin 900 dolar nakit para ile çok sayıda dijital materyal, doküman ele geçirildiğine de dikkat çekmişti...
Bu arada 6 Ekim'de IŞİD'e yönelik 26 ildeki eş zamanlı operasyonlarda 92 şüphelinin yakalandığını, 6 Eylül 2023'te ise İzmir gibi bir kentte "bombalı eylem" hazırlığındayken yakalanan 10 IŞİD üyesinden 5'inin tutuklandığını da anımsatmak gerekiyor.

Terör örgütüne katılan jandarma!..

Dinci grupların deşifresi sırasında ortaya çıkan gerçeklerin Hizbullah'ın "üzüm salkımı" örgütlenme stratejisini anımsattığına dikkat çektik ya, işte IŞİD'e yönelik büyük kentlerdeki operasyonlar "şeriatçı militanlar ülkeye nasıl sızıyor" sorusunu da bir kez daha gündeme getirdi...
Yüzlerce kez olduğu gibi, bu soruya da önceki gün bir gazete haberi çok net yanıt verdi;
İşte Edirne’de gece devriyesinde olan bekçiler, Çavuşbey Mahallesi'ndeki bir evin bahçesinde toplu halde bulunan 100’den fazla kişiyi fark etmiş...
Gözaltına alınan şahısların Suriyeli ve Filistinli kaçaklar olduğu tespit edilmiş...
Ancak daha önce olduğu gibi, IŞİD, PKK ve benzeri örgüt militanlarının kaçak göçmen ya da sığınmacı adı altında Türkiye’ye sızdığı gerçeğini deşifre eden bu olay, sınırların niçin etkili biçimde kontrol altında tutulması gerektiğini de bir kez daha ortaya çıkardı...
Peki; dinci örgütler sığınmacı adı altında Türkiye'ye sızarken, Türkiye'den kaçarak dinci terör örgütüne katılan devlet memuruna ne demeli?..
Baksanıza; IŞİD benzeri Heyet Tahrir Şam (HTŞ) terör örgütünün, Y. B. adlı görevdeki bir uzman jandarmayı örgüte dâhil ederek Suriye’ye götürdüğü ortaya çıkmış...

Bir devlet memurunun ürkütücü soruları!..

Evet; daha önce de FETÖ, PKK, Hizbullah ve IŞİD gibi örgütlerle bağlantılı oldukları gerekçesiyle çok sayıda devlet memuru işten atılmış, birçoğu tutuklanmıştı...
Ancak tarikat ve cemaatlerin, devletin en kritik merkezlerine sızdığı, Diyanet mensuplarının eğitim kurumlarında devreye girdiği, hatta FETÖ unsurlarının görevde olduğu bizzat eski AKP milletvekillerince itiraf edilmişken, "bürokrasi- tarikat-örgüt" üçgenindeki ilişkiler devlete hâlen ders olmuyor...
İşte bu köşede 20 Ekim’de yayımlanan, "İsrail, uyaranlar, uyuyanlar" başlıklı yazı üzerine, bir "din dersi öğretmeni"nin gönderdiği mail de, kamu kuruluşlarında hangi zihniyetlerin istihdam edildiğini bir kez daha sorgular hale getirdi...
Bakınız bu köşeyi takip eden o "devlet memuru" bize neler sormuş;
"1- Şeriatçı mısın, yoksa şeriata karşı mısınız?
2- Yıllarca Atatürkçü ve laiklik terörizmini estirenlere ve Atatürk ve laiklik adına yapılan zulümlere taraf mısınız, yoksa karşı mısınız? Laik teröristleri eleştiren bir yazınızı görmek isterim.
3- Din dersi öğretmeni olarak sınıfa girdiğimde, selamünaleyküm dediğim için Atatürkçü ve laik teröristler tarafından okuldan okula sürüldüm, soruşturmalar geçirdim.
4- İnsanlara Allah'ın yarattığı bir varlık olarak mı, yoksa ırk unsurunu dikkate alarak mı bakıyorsunuz?
5- Adına şeriat diyeceğimiz Kur'an ve sünnet ilkelerine uygun bir anayasa istiyor musunuz?.."
Bu devlet memurunun adını yazmadım... Ancak şeriat istemesi, Anayasa'ya karşı çıkması, hatta Atatürkçülükle terörizmi yan yana getirebilmesi, sadece eğitim kurumlarında çocukların hangi zihinlere teslim edildiğini göstermiyor, aynı zamanda bürokrasiye kimlerin sızdırıldığını da deşifre ediyor... Yorumu sizlere bırakıyorum...

Yazarın Diğer Yazıları