Yabancı Öğrenci Politikası
Göç birçok boyutu olan bir olgudur. Her yıl milyonlarca insan ülkelerini çeşitli sebeplerle terk ediyor ve yeni ülkeleri yurt ediniyorlar. Göç ve göçmenlik zorlu bir süreç… Göçmenlerin çoğunluğu binlerce kilometre yol yürüyerek, denizleri aşarak, TIR’ların uçakların tekerlerinin aralarında can pazarında yolculuklarla, istismar edilerek birçok meşakkatli yollardan geçiyorlar ya da yollarda ölüyorlar. Bütün bunların yanında "nitelikli" göçmenlik yolları da var. Bunlar altın vizeler, satın alınan vatandaşlıklar, VIP göçmenlikler ve öğrencilik ile öğrenci vizesiyle göçmenlik olarak sayılabilir.
Sayısını kesin olarak bilemediğimiz göçmenleriyle adeta “göçmenistan”a dönen ülkemizde son yıllarda yüksek öğrenim gören yabancı öğrenci sayısı da dikkat çekici şekilde arttı.
Yeni Şafak Gazetesi’nin 27 Mayıs tarihli nüshasında köşe yazarı Aydın Ünal yabancı öğrencilerle ilgili “Bunun Adı İhanettir” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Bu yazıdan öğreniyoruz ki Türkiye'de 366 bin uluslararası öğrenci varmış. Yazarımız köşe yazısında işin ekonomik boyutundan bahsediyor: İspatlaması zor rakamlar veriyor ve ülkeye yabancı öğrenci getirmenin ticari olarak ne kadar kârlı olduğunu anlatıyor. 165 ülkeden 150 bin mezun olduğunu söylüyor ve bunların Türkiye’ye sağladığı faydalarından bahsediyor.
Uluslararası öğrenci deyince çok havalı oluyor değil mi? Evet ülkemize yabancı öğrenci gelmesi çok mantıklı ama neredeyse tamamı Afrika ve Orta Doğu ülkelerinden gelen bu öğrencilerin çok azı başarılı öğrenci. Tıp ve diş hekimliği gibi fakültelere bile sınavsız veya dil barajı olmadan alınıyorlar. YÖK kontenjanları yüksek tutma eğiliminde, üniversiteler kapasitelerini zorlayarak alım yapıyorlar. Acente, üniversite, öğrenci üçgeninde kontrolsüz bir şekilde yürüyen bu sistemde, toplumsal dinamikleri dikkate almayan bazı üniversiteler işi abartmış durumda, belli şehirlerde belli bölgelerden gelen öğrenciler yüzünden gettolar oluşmuş vaziyette.
Yabancı dil konusunda yetersiz olduğunu düşündüğüm üniversitelerimizde dil dahi öğretemediğimiz "uluslararası öğrenci" yetiştirme maceramız çok uzun süreceğe benzemiyor. Mevcut durumun devamı Avrupa’da geçerli diplomalarımızı tartışmalı hâle getirecektir. Son yıllarda Türk üniversitelerinin imajı ciddi şekilde darbe aldı. Bir an önce acenteler için denetim sistemi kurulması ve yeterlilikleri için belli kıstaslar getirilmesi gerekiyor.
Ama tabii Aydın Ünal'ın derdi bunlar değil. Onun yazısı iktidarın ve iktidar çevresinin yabancı öğrenciye bakış açısını gösteriyor. Acente, üniversite, öğrenci üçgenindeki rant çok hoşlarına gitmiş. Mevcut durumu eleştirenleri ise ırkçılıkla suçluyorlar.
Deve diken yer, keskin diken devenin ağzına batar ve yaralar açar, yaradan akan tuzlu kan dikenle karışır, bu tat devenin hoşuna gider yedikçe kanar, kanadıkça yer, buna harese deniyor.
Eğitime para karışınca paranın tadı birilerini kontrolden çıkarıyor. Türkiye’nin demografik yapısı bozulurmuş, üniversitelerin kalitesi düşermiş, öğrenci kisvesiyle insan kaçakçılığı yapılırmış gibi endişeler çok geri plana atılıyor. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı’nın basına yaptığı bilgilendirme toplantısından alınan bu bilgiler sayesinde anlıyoruz ki bu kuruluş da amacından çıkarılmış ve hükûmet ve çevresinin ümmetçi ideolojilerine hizmet eder hâle getirilmiş.
Aydın Ünal’ın saptırma girişimi vesilesiyle yetkilileri göreve çağırıyorum. Bu mesele Türkiye’nin itibarı meselesidir. Kimse Türk üniversitelerinden para karşılığı diploma alamamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergileriyle amaçsız olarak yabancı öğrenci okutulmamalıdır. Eğitimin gerçek ücreti yabancı uyruklu öğrenciden tahsil edilmelidir. Yabancı öğrencilere devlet üniversitelerinde verilen burslar mercek altına alınmalıdır.
Bu işi düzenleyemezsek hem gelen öğrencilere hem ülke kaynaklarının yanlış kullanımından dolayı Türk öğrencilere çok büyük haksızlıklar olmaya devam edecektir.