Yapay zekâ teknolojisi nereye gidiyor?

Bir papağanın küçük beyaz bir ev aletine komutlar verdiği, aletin de meziyetlerini saydığı reklamı gördünüz mü? Teknolojiye ilginiz varsa bu ürünün İngilizce konuşanının videolarını mutlaka görmüşsünüzdür. Reklamı görmeyenler için hemen açıklayayım: Bir beyaz eşya firmasının "Dünyanın ilk ve tek Türkçe konuşan ev asistanı" diye tanıttığı ürününden bahsediyorum. Ürün, ev aletlerini kontrol edebiliyor, su sipariş edebiliyor, haberleri okuyabiliyor, taksi çağırabiliyor, uçak saatlerini söylüyor, trafik durumunu kontrol edebiliyor...

Tüm bunlar aslen yıllardır akıllı telefonlarda bulunan sesli komut asistanına benzer bir algoritmayla yapılıyor. Yani aslında yeni bir teknoloji değil. Yeni olan, bu teknolojinin "küçük ev eşyası" formatında satılması. En azından ülkemiz için...

Tüm bunlar ilk duyulduğunda şaşırtıyor ve kafa karıştırıyor olsa da aslen çok gelişmiş ve günden güne gelişim hızını artıran bir teknolojinin küçücük bir parçası...

Neden mi bahsediyorum? Yapay zekâ ve robotlardan.

Yapay zekâ son yılların en bilinmez, en anlaşılmaz ama en çok merak edilen teknolojik gelişmesi. Steven Hawking, Elon Musk gibi isimlerin bu teknolojiyi insanlığın geleceği için tehlikeli bulduklarını açıklaması ile de, Amerikan bilim kurgu filmlerinden alışık olduğumuz çeşitli distopik senaryolardan bahsedilir oldu.

Öncelikle şuna bir netlik kazandıralım... Yeni bir enerji kaynağı olarak parçalanan atomun bomba yapımında kullanıldığı düşünüldüğünde, bu teknoloji de pek tabii kötü amaçlarla kullanılabilir; ancak robotların kendi kendilerine dünyayı ele geçirme ihtimali falan yok. En azından teknolojinin mevcut durumu, buna müsaade edecek gelişmişlikte değil. Zira pilini çıkarınca, fişini çekince tüm meziyetleri bitiyor.

Peki, önemleri nerede? Neden bu kadar konuşuluyor? Çeşitli şirketler milyonlarca dolar yatırımı neden yapıyor? Pek çok ülkede hukukçular bir araya gelip neden bu robotların hukuki tanımını yapmak için kafa yoruyor? Tüm bunlar, ne işe yarayacak?

Aslında tam gelişmiş yapay zekâ, yapay öğrenme teknolojisi ile öğrendiklerini kullanabilmesini, yeni fikirler ortaya koyabilmesini kapsıyor. En basit haliyle de insan tarafından gerçekleştirildiğinde zekâ olarak adlandırılan faaliyetlerin, makine tarafından yapılması olarak tanımlanıyor. Böylelikle, sanayiden eğitime, muhasebeden hukuka, tıptan gündelik işlere kadar pek çok alanda yapay zekânın kullanılmasıyla insanın iş yükünün azaltılması amaçlanıyor.

Bu husustaki en yeni örnek çalışma ise, Kaliforniya'da gerçekleştirildi. Bir yapay zekâ, kendisine verilen kısa kısa notları kullanarak, farklı bakış açısıyla yeni bir makale yazdı. Makalenin konusu ise: "Yeniden çevrime sokmak: Geri dönüşüm neden dünya için kötü?"

Daha eski tarihli bir başka örnek de, yemek yapma bilgisinin yüklenmediği yapay zekâya sahip bir robota, Youtube'dan yemek tarifi videosu izlettirilmesi; robotun da videoda öğrendiklerini uygulaması idi.

Ekonomik yönü

Çoğunuzun bildiği gibi, birkaç yıl önce Suudi Arabistan Sofia isimli bir robota vatandaşlık verdi... Rusya da yapay zekâlı robotlara cezai sorumluluk yükleyerek hapis cezası getirdi...

Pek tabii, bunlar teknolojinin şu an geldiği seviye için fazla abartılı hareketler. Ancak yapay zekânın böyle gösterilere malzeme yapılmasının sebebi de elbette ki pazarlama stratejisi. Zira yapay zekânın yaratacağı tahmini ekonomik rantın 149 trilyon dolar olacağı konuşuluyor.

Dünya devleri bu teknolojide öncü olmak için boşa yarışmıyor. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO), yapay zekâya dair en çok patent başvurusunun Japonya, Güney Kore, ABD ve Çin'den geldiğini açıkladı. Rapora göre, ABD'den IBM'in 8 bin 920, Microsoft'un ise 5 bin 930 adet yapay zekâ için patent başvurusu bulunuyor; Toshiba ve Samsung da yine en çok patent başvurusu yapan firmalardan.

Teknolojik açıdan çalışmalara önem verilmesinin yanı sıra, herhangi bir kanun boşluğu yaşanmaması için hukuki açıdan da genel çerçevelerinin belirlenmesi gerekiyor. Pek çok ülke, yapay zekâlı robotların hukuki statülerini belirleyen yasal düzenlemeler yaptı bile. Türkiye'nin de artık harekete geçmesi gerekiyor...

Çok değil, belki 10 belki 20 yıl sonra dünya bugünden çok farklı bir hâl alacak. "Hadi canım, o kadar da değil" diyenlerdenseniz eğer... Sabit telefonların 1970'li yıllarda yayılmaya başladığı; standart cep telefonlarının kullanımının 1990'larda yaygınlaştığı; bugün esiri olduğumuz akıllı telefonların ise 2000'li yılların başında henüz kullanılmaya başlandığı ve bugün katlanabilir seviyeye ulaştığı düşünüldüğünde; teknolojinin "o kadarı da olmaz" dediğimiz pek çok şeyi başardığını görebilirsiniz...

Not: Aslında yapay zekâ ve robotların Endüstri 4.0'daki (dördüncü sanayi devrimi) rolünden de bahsetmek istiyordum ama bu yazının daha fazla uzun olmaması için o konuyu başka bir güne bırakıyorum...

Yazarın Diğer Yazıları