Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Yabancılaşma ve ahlakî çöküş!

Türkiye’nin kalkınma ve gelişmede yeterince küreselleşemediği ama cinayet, gasp, tecavüz ve yaralamada yeterince küreselleştiği söylenebilir. Geçen yıl Türkiye’nin iki adet “seri katil”; olmuştu. Bu yıl da öldürdüğü insanların etini yiyen ve çok “leziz” bulduğunu da söylemeyi ihmal etmeyen bir adet yamyam özentisini yurdumun insanı kriminal literatürüne dahil etmiş oldu.
Bir gazetede bir gün için verilen cinayet, gasp ve saldırı haberleri, ülkenin neredeyse bir baştan öbür başa büyük bir suç alanına dönüştüğünü göstermektedir. 19 Eylül 2007 tarihli bir gazetenin üçüncü sayfasında yer alan suçla ilgili haberler şunlar: “Annesini Sokak Ortasında Öldürdü”, “Sahurda Eşini Boğdu”, “Bebekli Kadına Kapkaç Yaptılar”, “Karımın Aşığını Dolabın Arkasında Yakaladım”, “Okulda Arkadaşını Bıçakladı”. Dahası da var! Ülkede son zamanlarda ölümle sonuçlanan ‘Maganda Terörü’ inanılmaz boyutlara ulaşmış durumdadır. Bir gazetenin sürmanşetten verdiği haber aynen şöyle: “Türkiye’de maganda terörü, savaşları aratmıyor. Bir ayda dokuz kişi geldiği yer belli olmayan bir kurşun yüzünden yaşamını yitirdi, 29 kişi de yaralandı”. Kuşkusuz medyaya yansıyanlar buzdağının yalnızca görünen yüzüdür. Göstergeler ülkenin suç cenneti haline geldiğini işaret etmektedir. Suç ve suçlu sayısındaki artış hızı göz ardı edilemez boyutlara ulaşmıştır. Ayrıca işlenen suçların miktarından daha çok, niteliğindeki dönüşüm dikkat çekicidir. Üzerinde durulması gerekir. Hiç akla gelmeyen ve olması mümkün dahi görülmeyen bir çok marjinal suç neredeyse rutin hale gelmiş gibidir. Anne öldürmek, eş boğazlamak, öldürdüğü insanı yemek ya da tecavüzcü üvey baba türünden suçlar çok yakın zamanlara kadar Türk toplumunun yabancı olduğu suçlardı. Bu tür suçlar artık istisna olmaktan çıkmış gibidir.
Cinayet, intihar ve boşanmaların geometrik bir biçimde artmasının yanında Türk toplumunda daha önce fazlaca yaygın olmayan bu tür marjinal suçlarda büyük artışın meydana gelmesi, düşündürücüdür. Özellikle şiddetin ve suç haritasının aile içine taşınmış olması dikkat çekicidir. Kuşkusuz “Skandaldan amir çıktı” ya da “tecavüzcü üvey baba için şaşırtan karar” türünden haberlerin yoğunluğu, devlet babanın da en az diğer biyolojik ya da mafyatik babalar kadar kirlendiğini göstermektedir.
Suç olaylarında meydana gelen artış ve derinliğin; rutin bir gelişme, nedensiz ya da rastlantıya dayalı olguların sonucu olmadığı anlaşılmalıdır.
Toplumlar genelde kökünden, kimliğinden, değerlerinden uzaklaştıkça suça meyilli hale gelir. İnancını yitirmiş, geleceğinden umudunu kesmiş ya da çıkmaz içinde olan insanlar suça uygun insanlardır. Dostoyevski “Tanrı yoksa her şeye izin vardır” der. Vicdanlarından milli, ahlaki ve manevi değerleri kerpetenle sökülmüş insanların suç makinesi haline gelmesi son derece kolaydır. Unutulmamalıdır ki mikrop ancak kendisine uygun bataklıkta ürer. Türkiye’de sosyal, ekonomik ve kültürel ortam giderek suça uygun hale gelmektedir.
Sosyal çözülme, milli, ahlaki, ailevi ve insani değerlerdeki gerileme sonuçta hiçbir sınır ve değer tanımayan türlerin sayısını artırmıştır.
Artık eskisi gibi sağcı ya da solcu saldırısı yok ama şimdilerde de satanist, narkoman ve tecavüzcü saldırıları var. Toplum ciddi bir biçimde şiddet salgınına muhatap olmaktadır.
Kendi milli ve manevi değerleri yerine batıya uyum sağlamaya ve uydu olmaya özendirilen insanlar, sonuçta kendilerini vicdanen frenleyen mekanizmalardan kopmuş olmaktadır.
 İşin ilginç yanı da ar, hayâ, namus, onur ve mertlik gibi Müslüman Türk’e özgü değerleri magazin uğruna yerden yere vuranlar, geriye dönüp bir anlamda kendi yarattıkları canavardan şikâyetçi olmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki, beslenen her canavar en önce onu besleyenleri bereler.

Yazarın Diğer Yazıları