Eski Bab-ıali'den anılar ve Arafat'ın belinden tabancasını alan gazeteci

ESKI BAB-I ÂLİ
Geçen hafta sözü gazetecilikten açmıştım ve gazetecilerin, Babıâli’deki -Cağaloğlu’nda- mekânlarından biri olan Meserret Kıraathanesinden söz etmiştim.  “Gazetecilik gazetecilik iken” bu  “yokuşta”  müdavimi olduğumuz başka yerler de vardı. Çayla simit yemediğimiz maaş günlerinde, eski Tan Matbaasının altındaki Filibeli köftecisinde kendimize köfte - piyaz ziyafeti çekerdik. Tan gazetesi, 1945’te sol ağırlıklı yazılarından dolayı  gençler tarafından tahrip edilince, bu ekmek kapısı matbaa kapandı. Ama asıl önemlisi, birkaç arkadaşla birlikte çıkardığımız Sinema dergisinin, büyük emeklerle hazırladığımız kalıpları da yok oldu...
Bir de,  Sirkeci’de, Cağaloğlu yokuşunun başında, akşamları gittiğimiz Steınbruch (Ştaynbruk ) birahanesi vardı!
Geceleri gazeteyi baskıya verdikten sonra, son tramvayla Harbiye’deki evime giderdim. O tramvaya  “son baskı”  tramvayı denirdi ve yolcuları çoğunlukla hep aynı kişiler,  gece çalışan gazetecilerdi!  Geç kalır da, Karaköy köprüsü  “açılırsa” yani geçişe kapanırsa, gazeteye döner, Vatan gazetesinin başyazarı Ahmet Emin Yalman’ın odasındaki tahtakurularla dolu koltukta uyumaya çalışırdık. Paramız az, fakat gazetecilik tutkumuz, heyecanımız fazlaydı. Bu güçlüklere seve seve katlanıyorduk.
Yazıları, haberleri mürretiphaneye verdikten sonra rahatlar, eski,  konaktan bozma binanın,  ortasında soba yanan büyük yazı işleri salonunda sohbete dalardık. Bu sohbetlere çoğunlukla diğer gazetelerden arkadaşlar da katılır ve o akşamki eğlence programımızı planlardık!

Arafat’ı alteden Türk
Allah rahmet eylesin, nüktedan muzip bir arkadaşımız vardı. Sonraları Birleşmiş Milletler Teşkilatı Protokol Müdürü olan Sinan Korle!  Fıkraları ve arkadaşları  “işletmesiyle”  meşhurdu. Sinan’ın BM’de Filistin Lideri Yaser Arafat’a  “oynadığı oyun”  Birleşmiş Milletler tarihine geçmiştir. Arafat, BM Genel Kurulunda konuşma yapacaktır. Bütün protokol ve BM kurallarına aykırı olarak  tabancasını belinden çıkarmamakta direnir. Ve kimse de ona mani olamaz. Arafat tam kürsüye çıkarken yanında bulunan Sinan,   “Tabancanız çok güzel, ne marka bakabilir miyim?” der. Silahı belinden alır ve Arafat da, konuşma sırası geldiği için  kürsüye tabancasız çıkmaya mecbur olur. Sinan Korle de uluslararası tarihe   “Arafat’ın tabancasını belinden alan adam” diye geçer.
Bir akşam  işimiz bittikten sonra güzel bir filme gitmek istedik. Gazetelerde, filmin oynadığı sinemanım ilanı ve telefon numarası vardı. Yer ayırtmak için  ben o numaraya telefon ettim. Meğer ilandaki numara yanlışmış.  “Diş Hekimi Kevork”  diye biri çıktı. Ve muzip Sinan  “işletme”  harekâtını başlattı; aynı numarayı aradı ve Ermeni şivesiyle ;  “Makinist Agop oradadır?”  diye sordu.  Sonra, sırayla hepimiz  Makinist Agob’u  Dr. Kevork’tan sorduk. Dişçi Kevork önceleri kibarca  “Yanlış numara, ben Doktor Kevork”  diyordu. Ama sonra  gittikçe  sinirlenmeye başladı. En sonunda, telefonu  Sinan aldı ve  “Ben Agop, beni ’arağan’oldu mu?” deyince Dr. Kevork,  “Ulan ’hent’ -budala -  nerdesin, herkes seni aroor”  diye patladı!        


KARAGÖZ GAZETESİ
Otuzlu, kırklı yıllarda dört sayfalık haftalık, resimli bir KARAGÖZ gazetesi çıkar, günün olaylarını ve haberlerini, Karagöz’le Hacivat ağzından halk diliyle verir ve ucuz olduğu için de  çok satardı... Karagöz tam halk adamı, Hacivat ise ukala ve bugünün enteli!
Elimde eski sayıları var, mesela 13 Mayıs 1931 tarihli sayısı... Gazetenin, CHP tarafından finanse edildiği ve zamanın hükümeti yanlısı olduğu belli! Birinci sayfasındaki karikatürde, halkı temsil eden adamın sırtındaki terazinin   “masraf”  -gider- kefesi,  “varidat”  -gelir- kefesine çok ağır basıyor... Karagöz, Başbakan İsmet Paşa’ya diyor ki;  “Paşam, hiç sarsmadan, bu taraftan da o kadar eksiltip, ikisini de denk getirdin mi, bu yiğit (halk) hiç sendelemeden bu yolda yürür gider. Haydi, göreyim seni devletlim!”
Bu sözlerin yeni hükümet programının okunmasından sonra yazıldığı da, aşağısındaki yazıdan belli; Müstakiller (o zaman Mecliste bir ’Bağımsızlar Gurubu’vardı) önce programı tenkit ettikten sonra Paşa’nın izahatı üzerine, hükümete itimat oyu vermişler, Paşa’yı “Yaşa İsmet Paşa” diye alkışlamışlar...
İç sayfada da  “muhavere” başlığı altında bu konuda bir  Karagöz-Hacivat
tartışması var!


Babamdan gerçek bir hatıra
Atatürk döneminde, zamanın Mısır Büyükelçisi  resmi bir ziyafete, o sırada çıkan Kıyafet Kanununa aklınca meydan okumak için, başında fesiyle gelir  ve sofraya fesle oturur.  Atatürk’ün bir işareti üzerine babam Kılıç Ali gider, Büyükelçi’nin başından fesini alır ve eline verir!


ÖZÜR
Arı  Türkçe meraklısı değilim ve aşırı “Türkçe”  kelimeleri kullanmamaya  özen gösteririm.  Ancak internet bana oyun oynuyor, dil taraması yapınca benim kullandığım kelimeleri  sözde “Türkçe” yapıyor.  Dünkü yazımda ruh haleti anlamında “kompleks” yazmıştım, “karmaşık”,  “travma” ve  “incinme” olmuş!


ÖZDEYİŞ
Politikacılar, patatese benzerler;
en iyiler toprağın altındadır

*Winston Churchıll

Yazarın Diğer Yazıları