Olimpiyat bitti biz neler yapmalıyız?

Sayın okurlarım, geçen haftaki yazımın başlığı “Olimpiyat kim, biz kimiz (!)” idi. Toplum ve Spor Yönetimi olarak spor kültürü seferberliğine ihtiyacımız olduğunu, yanlış uygulamalarımızdan dönme becerilerimizi göstermemiz gerektiğini, kaynaklarımızı halkımızın sağlıklı yaşamını sağlayacak spor faaliyetlerinde ve tesislerin yapımında kullanmamızı ileri sürmüştüm.
İstanbul Olimpiyatları organizasyonu için uğraş veren şahısları ve yönetimlerimizi de, yanlış uygulama peşinde olmakla suçlamıştım.
Pekin Olimpiyatları, açılış törenlerinden kapanışa kadar ve her çeşit spor dalının kendi özel tesislerindeki uygulamalarını sizler de izlediniz. Her halde bana hak vermişsiniz ve sizler de, olimpiyat kim, biz kimiz (!) demişsinizdir.
Naklen yayın yapan TRT yönetimine ve spor servisine katkıda bulunan spor sevdalılarına da, hizmetlerinden dolayı teşekkür etmeyi, ödenmesi gereken bir borç bilirim. Çünkü, televizyon yayınlarının olmadığı yıllarda 1954’te İsviçre’nin Bern şehrinde, 1958’de İsveç’in Stokholm şehrinde tertiplenen “Avrupa Atletizm Şampiyonaları” nı görmek için sarfettiğim gayretlerimi ve 1972’de Münih Olimpiyatları’ndan döndüğümde de, naklen yayın başladığından, herkesin benden daha bilgili olduğuna sevindiğimi unutamıyorum ve konumuza geçerek, “Neler yapmalıyız?” ın cevabını imkânlarım içinde sizlere sunmak istiyorum:
Spor ve beden eğitimi, her yaştaki insanlar için gerekli bir ihtiyaçtır ve imkânlar içinde yerine getirilmelidir. “Aile reislerimiz” ve “eğitim kurumlarımız” başta olmak üzere, bütün resmi ve özel kuruluşlarımızın, belediyelerimizin ve spor teşekkülü kulüplerimizin bu konuda görevleri vardır. Herkes üstüne düşen görevi yerine getirebildiği takdirde 70 milyonluk genç Cumhuriyetimizin yetenekli gençleri gelecek olimpiyatlarda, yüzlerimizi mutlaka güldüreceklerdir. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Ancak, bu konuda görevini yerine getirenleri de belirlememiz kolay olmamaktadır. Aile reislerimizin içinde, yavrularımızın gelişimini temin eden spor faaliyetlerini yerine getirenlerin çoğulda olduğunu, eğitim kurumlarımızda gençlerimize spor ve beden eğitimi için ayırdığımız zaman diliminin yeterli olduğunu söylemeliyiz. Halkın beden eğitimi ve spor yapması için, açık hava spor tesisleri ve spor parkları yapmasını beklediğimiz belediyelerimizin, profesyonel futbol takımları kurarak gelirlerini 15-20 kişiye devrettiğini hepimiz biliyor ve bu yanlış uygulamaları alkışlıyoruz.
Kuruluşunu yapanların spor ve beden eğitimi ihtiyaçlarına cevap vermek için her çeşit spor dalında faaliyette bulunması gereken gençlik ve spor kulüplerimizin çoğu, futbolun esiri haline gelmiştir. İmkân bulanları da profesyonel futbola yönelmiş ve tüccar görüşlü yöneticilerin eline geçmişlerdir.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’mızın, genel müdürlüğümüzün ve her ilimizdeki bölge müdürlüklerimizin, asli görevi her yaştaki vatandaşlarımızın beden eğitimi ve spor yapma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla spor tesisi yapmak olduğu halde, son yıllarda bu kuruluşlarımız, şehirlerin en büyük spor tesisi olan şehir stadyumlarımız yönetimini profesyonel futbol kulüplerimize devretmiştir. Kulüplerimiz de, stadyumların koşu pistlerini tribün haline getirerek, şehir stadyumlarımızı futbol sirkhanesine dönüştürmüşlerdir. Milli bayramlarımızın yapıldığı tesislerimizin özelliklerini kaybettiklerinden il yöneticileri ve halkımız müşkülat çekmektedir.
Bütün bu yanlış uygulamaları, spor basınımızın gözleri önünde olmaktadır ve basınımız da, bütün spor branşlarına kulak kapatarak, profesyonel futbolun emrine girmişti. Basınımız artık, spor basını değil profesyonel futbolun basını olmuştur.
İşte olimpiyatlardaki amatör spor dallarında aldığımız  ve yeterli görmediğimiz neticelerin kaynağı, yaptığımız bu yanlış uygulamaların meyvesidir, tedbir almak da görevli kuruluşlarımıza düşmektedir.
Tanrı Türk’ü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları