Peki Suriye neden vurdu?

Bir süre önce yazdığım bir yazıda eğer Reyhanlı’daki katliamı Suriye’nin yaptığından hükümet emin ise neden Suriye’ye karşı gereken karşı saldırıyı yapmadığını sormuştum. Eğer bu saldırı İsrail’de bir şehre yapılsa ve 54 İsrailli ölse İsrail Hava Kuvvetleri, Şam’da çok ağır tahribat yapacak saldırılar ile cevap verirdi. Suriye ile Hizbullah arasındaki ittifak çerçevesinde Suriye’deki silah depolarından Hizbullah karargahlarına, Lübnan’a aktarılan silahlara dahi tepki gösteren İsrail, Suriye’deki askeri depolara hava saldırısı yaparak, Reyhanlı gibi bir olayı beklemeyeceğini göstermiştir. Zaten, Beşşar Esad da ne şimdiki gibi iç savaşta ne de barışta İsrail’de Reyhanlı’daki gibi katliamı gerçekleştirmeyi göze alamaz.
Bu noktada sorulması gereken soru şudur:  “Eğer, Reyhanlı saldırısı Suriye askeri istihbaratı tarafından organize edildi ise nasıl oluyor da ülkesinin % 30’u hâlâ asi güçler tarafından kontrol edilen bir lider, Türkiye gibi bir ülkeyi ağır bir şekilde tahrik edecek bu saldırıyı göze alabiliyor?”  Türkiye’nin şimdi olduğu gibi Müslüman Kardeşler ve El Kaide ile diğer Selefi güçlere Türkiye’den hafif silah ve cephaneden oluşan lojistik destek vermenin ötesinde bir adım atamayacağını bildiği için mi bu kadar rahat hareket ediyor? Bu makalenin varsayımı  “eğer”  bombalama emri Şam tarafından verilmiş ise noktasından hareket etmektedir.
Şam, önce Türk savaş uçağının düşürülmesi, Cilvegözü sınır kapısında yapılan bombalı saldırılardan sonra Ankara’nın gösterdiği düşük tepkilerden yola çıkarak, Ankara’nın Suriye’ye yönelik sert bir askeri tepki veremeyeceğinden hareket ederek, Reyhanlı saldırısını gerçekleştirmiş olabilir. Ayrıca Şam’da yapılan değerlendirmelerde aşağıdaki hususlar üzerinde durulmuş olabilir:
Türkiye ile Suriye arasında  “potansiyel kuvvet”  açısından büyük fark olmakla beraber,  “kullanılabilir kuvvet”  açısından Ankara, Şam’a yönelik bir askeri etkinlik arayışı içinde değildir. Halen Türkiye-Suriye sınırında sınır birlikleri hariç üç tugay bulunmaktadır. Türk zırhlı birlikleri örneğin; 1998 ile karşılaştırıldığında daha fazla, Güneydoğu Anadolu’da bulunmaktadır. (Son bir iki ay içinde yapılan birlik yer değiştirmeleri bu durumu değiştirebilir.)
TSK morali bozuk bir ordudur. Orduda büyük subay-astsubay tasfiyeleri, gönüllü istifa süreçleri teşvik edilerek, ortam yaratılarak teşvik edilmiştir. 1 Ocak 2005-7 Mart 2013 tarihleri arasında TSK’dan kendi isteğiyle emekli olan veya istifa eden subay sayısı 8 bin 349, astsubay sayısı 23 bin 7 ve kendi isteğiyle sözleşme yenilemeyerek ayrılan uzman erbaş sayısı da 13 bin 589’dur. Ergenekon ve casusluk gibi kitlesel general subay yargılamaları bunlara dahil değildir. Bu tüm Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan subay tasfiyelerinden daha büyük bir sayıdır.
Karşılaştırarak görelim. 27 Mayıs 1960’da 235 general ve 4171 subay tasfiye edilmiştir. 12 Mart 1971’de 600 subay tasfiye edilmiştir. 12 Eylül 1980 sonrasında 397 subay, 176 astsubay ve 447 askeri öğrenci tasfiye edilmiştir. 1984-2012 arasında 900 subay tasfiye edilmiştir. Bunlardan 615’i 28 Şubat’ta emekliye sevk edilmiştir. 928’de astsubay emekli edilmiştir. (Taraf, 13 Şubat 2013)
Hava Kuvvetleri, savaş pilotu istifaları sonucunda ağır darbe almıştır. Üstelik Akdeniz’deki Rus deniz gücünün dünyanın en etkili radar sistemleri ile Suriye hava sahasının korunmasında Suriye’ye destek vermesi büyük bir ihtimaldir. Deniz Kuvvetleri ise amiral ve amiralliğe terfi edecek kurmay albay kaybı dolayısıyla manevra yapma gücünü yitirdiği için manevra ertelemiş bir kuvvettir. Üstelik, böyle bir askeri harekat sırasında bir geri çekilme içinde olduğu ileri sürülen PKK’nın ne yapacağı öngörülemez. Böyle bir ordu ile nerede biteceği bilinmeyen bir askeri darbe vurma girişimini AKP Hükümeti büyük bir risk olarak göreceği için Reyhanlı’da yapılacak bir saldırıya askeri bir cevap verilmeyeceği değerlendirmesi Şam’da yapılmış olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları