Cumhuriyet’in savunulması...

Gezi gösterilerinin çok önemli 3 önemli sonucu vardır. Bunlardan birisi Türkiye’de demokrasiyi savunmak için artık orduya veya bir başka kurumsal yapıya ihtiyaç olmadığının ortaya çıkmasıdır. Türk toplumu ve gençliği, demokratik bir toplum yapısını korumak konusunda yeterli olgunluğa eriştiklerini ispat etmişlerdir. Yaşanan sürecin kısa vadede nerede sonuçlanacağı önemli değildir. Önemli olan artık her diktatör adayı Bayrak Garnizonu değil, twitter ile başının dertte olduğunu bilecektir. Son olaylar, bir iki ağaç kesilmesine tepki değildir. AKP’nin Türkiye’yi milli-üniter ve laik devlet felsefesinden hızla federal-etnikçi ve mezhepçi bir çizgiye çekmesine duyulan ve biriken tepkinin ortaya çıkmasıdır. Olaylar, AKP’nin inşa ettiği anti-demokratik rejime tepkidir. Halkın milli kutsallarına, milli bayramlarına ve Atatürk’e yapılan saldırılara bir tepkidir. Halkın sokağa dökülmesinin hemen Erdoğan’ın “iki ayyaş” açıklamasının sonrasında olması ise tesadüf değildir.
AKP, Türkiye’yi PKK ile uzlaşma ile kurulacak bir federal-etnikçi-mezhepçi rejime sürükleyebilmek için adım adım anti-demokratik bir korku rejimi kurmuştur. Bu korku rejiminin en somut göstergesi, olaylar devam ederken haber kanallarının penguen belgeselleri yayınlamasıdır. Türkiye’de sadece seçim demokrasisinin olduğunun, fakat aradaki yıllarda muhalefeti ezmeye, dışlamaya, baskı yapmaya, telefonlarını dinlemeye, Yeniçağ gazetesini THY’ye almamaya, AKP’li olmayanlara iş vermemeye dayalı bir yabancılaştırma/dışlamanın gerçekleştirildiği bir süreç yaşanmaktadır. Böylece kitlelerin tepki gösteremeyecek şekilde esir alındığı düşünülmektedir. Ancak Taksim olaylarında halk, AKP baskıcı rejimine “dur” demiştir.
Bu sürecin 2. önemli göstergesi, AKP ile PKK arasında kurulan koalisyonu somut bir şekilde göstermiş olmasıdır. Türkiye’nin her yerinde Erdoğan’a karşı gösteriler devam ederken, PKK/BDP’nin etkin olduğu bölgelerde (Tunceli hariç, özel konuma sahip), hiçbir gösteri, yürüyüş, olay olmamıştır. PKK/BDP, Öcalan ile Erdoğan arasında sürdürülen müzakere-mütareke-kirli barış sürecinin aksamaması için azami itina göstermişlerdir.    
Bu sürecin 3. önemli sonucu, polis ile halk arasına yaşanan duygusal kopmadır. Polisin attığı gaz bombası ile yaralanan bir genç kız yine bir polis tarafından ambulansa taşınırken, “Beni nasıl vurdunuz? Siz Türk polisisiniz. Siz beni korumalısınız” derken, polisin sert uygulamaları konusunda halkta ortaya çıkan algıyı özetlemiştir. Polis Erdoğan’ın retoriğine ve emirlerine uygun bir şekilde ve yasanın/vicdanın sınırlarını aşarak şiddet uygulamıştır. Eylemler sırasında gözlemci olarak sahayı izleyen veya görevli olan, genellikle polise sempati ile bakan çevrelerden derlediğim bilgilerin bir kısmını sizinle paylaşmak isterim. Ambulans başında beyaz önlük ile bekleyen doktorlara hedef alarak gaz bombası tüfeği ile nişan almak. (Savaşta hukuken yasak.) Bir kadını 20 polisin birlikte dövmesi. Kapalı mekanlara gaz bombası atmak. (Savaşta hukuken yasak.) Ankara’da 11. kattaki daireye hem de iki gaz bombası atmanın anlamı nedir? İzmir’de elindeki çivili sopa ile ve sivil olarak dolaşan polis, yasalara uygun mu davranmaktadır?
Başbakan’ın politikalarının arkasında durduğu şiddet, politik olarak taşınamadığı anda hükümet, polisi ortada bırakmayı tercih etmiştir. Başbakan Erdoğan, “Gaz konusunda aşırıya kaçtılar” demek zorunda kalmıştır. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Emniyet güçlerinin gaz kullanmaya başlaması ve polisin aşırı şiddet uygulamasının, olayların gelişmesine neden olduğunu ve aşırı şiddet konusunda soruşturma açılacağını açıklamıştır. 
 Son söz polise: Türk halkı sizi seviyor. Türk Milleti parti polisi değil, Türk polisi istiyor. Partinin değil, halkın, hakkın ve adaletin muhafızlarını istiyor. Parti polisi gibi algılanacak şekilde davranmayın. Bunu size söyleyen senelerce Polis Akademisi’nde insan hakları dersi veren ve seneler içinde 1400’ün üzerinde emniyet amiri ve müdürü yetiştirmiş bir hoca.

Yazarın Diğer Yazıları