Orta Doğu politikasından 'çark' mı?

AKP iktidarı tehlikeli Orta Doğu politikasından nihayet çark etmeye çalışıyor.
Ne var ki, Davutoğlu’nun yönettiği ve Türkiye’ye büyük prestij ile konum kaybı, milyonlarca dolara mal olan bu politikadan çarkta, pek sağlam adımlar atılamıyor, mesafe alınamıyor.
Gerçi, Irak yönetimiyle ilişkilerin düzelmesi için hamle üstüne hamle yapılmak isteniyorsa da, “dengesi” bozulan dış politikamızın ağırlığı bu girişime hemen  “cevaz” vermiyor.
Oysa, Türk dış politikası; aylardan beri çoğu devlet, kurum, uzman ve kişi tarafından eleştirilip, uyarılmış bulunuyor.
Son dönemlerde, Suriye’nin ve Esad’ın yakası bırakılmış gibi görünüyor ama, el altından, Türkiye’nin ve bölgenin başına bela olacak radikal İslamcı militanlara desteğe devam ediliyor.
Bu aksiyonlar, AKP felsefesine uygun olabilir ama geleneksel dış politikamızın ilkelerine aykırı olduğu da biliniyor.
Üstelik, iktidarın değişmeyen katı tavırları diğer komşu ülkelerin politikalarıyla son derece uyumsuz ve sorunlu görünüyor.
En önemlisi, süper güçlerin takındığı tavır, Türkiye’yi şimdiden  “yalnız” bırakıyor.
Özellikle Suriye olayında ABD, İsrail ve Rusya ile sorunlar yaşanıyor.
Öte yandan, İran ile Suriye olayında, Suudi Arabistan ile de Mısır politikası nedeniyle anlaşmazlık sürüyor.
Türkiye’nin çıkarları yerine, iktidarın İslamcı ideolojik yaklaşımlarının bu dengesizliğe neden olduğu ısrarla öne sürülüyor.
Zira, Orta Doğu’yu tehdit eden en önemli tehlikelerin başında, bölge ülkelerinin parçalanması, peşinden de etnik ve mezhep savaşlarının çıkması geliyor.
Nitekim Irak’ta; Şiiler, Sünniler, Kürtler ve Türkmenler ayrı birer kimlik altında mücadele veriyor.
Başta ABD olmak üzere, süper güçlerin, Irak’ın petrol ve doğal gazının peşini bırakmayacakları anlaşılıyor.
Bir zamanlar dostumuz olan Irak’ta yaşananların, Suriye’nin de başına gelmemesi için bir neden bulunmuyor.
Ancak, Suriye’nin her hangi bir tabii kaynağı bulunmadığından muhtemel parçalanma sürecinde, uluslararası  “kurtarılış”tan mahrum olduğu da şimdiden belirtiliyor.
Bu yüzden de, Suriye’de ki parçalanmanın uzun yıllar, yanı başımızda cereyan edeceği ve kanlı iç savaşın bizi olumsuz etkileyeceğini de hesaplamak gerekiyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, komşumuz ve yine bir zaman dostumuz Suriye, böyle feci bir duruma düşme ihtimalini her an muhafaza ediyor.
Ne yazık ki, Suriye’nin böylesine bir durumda hayatını devam ettirme zorunluluğunda kalmasının en büyük nedenlerinden bir de, son günlerde  “çark sinyalleri”  vermesine rağmen Türkiye’nin sert dış politikası olduğu hatırlanıyor.
Her ne kadar, Esad gibi bir başkanı görevinde bulundurmama girişiminde, nerdeyse tek başına bırakılan Türkiye’nin artık bu politikasından, daha doğrusu inadından vaz geçmesi kesinlikle icap ediyor.
Tabii ki, Suriye’nin Kuzeyi’nde oluşan yöresel yönetim girişimleri ve anarşik örgütlerin varlığı Türkiye’nin,  “korkulu rüyası”nı oluşturuyor.
Türkiye sanki ava giderken avlanmış görünümü sergiliyor.
Suriye’nin Kuzeyi’nde yöresel hatta terörist yönetim girişimleri Türkiye’nin başına büyük belalar getirme potansiyeli taşıyor.
Nedense, bu tehlikeli girişim, ne muhalefet partileri ne de medya tarafından dile getiriliyor.
ABD bile Suriye’nin Kuzeyi’nden çekinirken hatta korkarken Türkiye’nin oluşan durumu tamamen deşifre etmemesinin beraberinde, belki de çok büyük  “emri vakiler” yani  “toprak” oldu bittileri getiriyor.
Durumun, bütün ayrıntılarıyla önce TBMM’de görüşülmesi sonra da sakıncası yoksa kamuoyuna açıklanması en sonunda da, gereken önlemlerin alınması AKP iktidarının öncelikli görevleri arasında yer alıyor.
Yeri gelmişken, Suriye’den Türkiye’ye sığınmak mecburiyetinde kalan komşularımızın, her bakımdan “feci” durumda oldukları, hükümetin acil olarak yeni önlemler alması, insani bir görev olarak da sayılıyor.
Bu arada, Suriyeli sığınmacılardan bazılarının Türk vatandaşlığına kabul edildiği ve hatta seçimlerde oy kullanabilecekleri haberleri de,  “tekzip” edilmesine rağmen tedirginlik yaratıyor.

Yazarın Diğer Yazıları