Soma’da katliamın nedenleri

Soma’da gerçekleşen nerede ise toplu katliam niteliğindeki ölümlerden önce ve sonra AKP Hükümetinin eylem ve açıklamaları en az katliamın kendisi kadar kanımızı dondurucu. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları kabul edilebilir değil. Hüseyin Çelik’in Erdoğan’ı  kurtarmak için yaptığı açıklamalar da belirli bir zeka seviyesi için çok tatmin edici olabilir ancak sadece o kadar. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nden Dr. Bahar Aşçı, Soma meselesini ele aldığı makalesinde çok önemli tespitlerde bulundu. Bugün köşemi kendisine bırakacağım. Dr. Aşçı şöyle diyor: 
“22 Haziran 1995 tarihinde Cenova’da imzalanan Uluslararası Sağlık Örgütü’nün 176 No’lu Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi günümüze kadar 19 ülke tarafından imzalanmıştır.
Peki, Türkiye neden imzalamıyor? Çünkü sözleşmenin yaptırımları yüksek. Hem iktidara hem işverene maliyeti olan bir sözleşme bu. Eğer mevcut sözleşme imzalanırsa kömür madenlerinin işvereni kömürün tonunu 130 dolardan 24 dolara düşürdük diye övünemeyecek.
Özelleştirme ne için yapılır? Kamu işletmesinin yükü arttığı için. Yükten kasıt nedir? İşveren devlet de olsa özel sektör de olsa yük; iş gücüdür. Eğer işçi ücretleri düşürülmese, çalışma şartları minimize edilmese, denetimsizlik olmasa, maliyet yaratabilecek ve üretimde düşüşe sebep olabilecek her detay ortadan kaldırılmasa, devletin 124 dolara ürettiğini özel sektör 24 dolara üretebilir mi? Normalde dışarıda gerçekleşmesi gereken vardiya değişimi neden yerin yüzlerce metre altında gerçekleşiyor? Neden? Çünkü in çık, vakit kaybı olur, üretim durur, ya da sekteye uğrar. Bunu, 24 dolara üretim yapmak isteyen işveren kabul etmez. İnsanın değerinin 24 dolar etmediği ülkemizde bu kazalar gelecek kazaların habercisidir. İnsanlar çok kötü şartlarda çalışmakta, işverenler resmen çalışanları sömürmektedir ve devlet de denetimsiz iş yerlerine göz yumarak bu rant kapitalizminin öncüsü durumuna düşmektedir. Türkiye’de son on yılda işsizlik azaldı denilmektedir. Eskiden 2.000 liraya 1 kişi çalıştırırken şimdi 1.000 liraya 2 kişi çalıştırırsan rakam olarak işsizlik elbette azalır ama insanlar sadece karınlarını doyurmak için sömürülmüş olur. Amerika’da ve Kanada’da maden işçilerinin yıllık kazancı yaklaşık 200.000 TL iken Türkiye’de yıllık 19.200 TL’ye çalışan işçilerimizin gelirlerinde adalet olmadığı gibi canları da tehlikededir. 
Ne emrediyor sözleşme?
n İşverenler riski öngörmek, güvenli çalışma sistemleri tasarlamak, kaza riskleriyle ilgili işçileri bilgilendirmek ve kaza olduğunda gerekli tıbbi yardıma ulaşmalarını sağlamak zorundadır. n İşverenler sözleşmeyle kaza sonrasındaki sağlık ve kurtarma etkinliklerinin kalitesinden de sorumlu hale getiriliyor. n Sözleşme, hükümetlereyse teknik kılavuzların hazırlanması, denetimlerin düzenlenmesi, denetimlere ilişkin gerekli yasal düzenlemelerin sağlanması ve kazaların etkili soruşturulması gibi yükümlülükler getiriyor. n İşçilerin ve temsilcilerininse kazaları, riskli durumları bildirmek, güvenlik ve sağlıklarına ilişkin koşullara dair bilgi edinmek, güvenlik ve sağlık önlemlerinin karar süreçlerine katılmak gibi hakları ve yükümlülükleri var.
Uyarılar yok muydu?
Olmaz olur mu. Elbette vardı ama kimse dinlemedi ki. Neden? Çünkü denetlemek maliyet, düzeltmek, eksikleri tamamlamak maliyet. Ne gerek var? Kaderde varsa üretilir yoksa üretilmez. Ne de olsa tonu 24 dolar. TMMOB Maden Mühendisleri Odası’nın 2010’da hazırladığı “Madencilikte Yaşanan İş Kazaları Raporu” neden hiç önemsenmedi? Bu ülkede neden kimse uyarılara kulak asmıyor ve olay olunca da bu işlerin kaderinde bu kazalar vardır diyor?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 2005 yılındaki “Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Proje Denetimi Değerlendirme Raporu” verilerine de yer veriliyor. Buna göre, Bakanlıkça denetlenen 772 yeraltı ve yerüstü maden işletmesinde yapılan proje denetimi ilginç verileri ortaya koymuştur. İşte bu işletmelerden 250’sini oluşturan kömür işletmelerine ilişkin sonuçlar:
n İşletmelerin 7’sinde teknik nezaretçi yok. n Patlayıcı madde kullanılan 101 kömür işletmesinin yüzde 77’sinde patlayıcı madde deposu var, yüzde 23’ünde ise depo yok. n Yeraltı kömür işletmeciliği yapılan 157 işletmenin, ancak yüzde 57’sinde gaz ölçümü yapılıyor, yüzde 43’ünde ise her hangi bir gaz ölçümü yapılmıyor.
Neler yapılmalı?
Sadece madenler değil tüm çalışma koşulları denetlenmeli, sözde denetimler değil yaptırım gücü olan denetimler uygulanmalıdır. Cezalar kesilmeli ve işveren kayırılmamalıdır. Güçlülerin oluşturduğu rant pazarı artık işçinin canına kastetmeye başlamıştır. Buna bir son verilmeli. Yüksek kâr elde edeceğiz diye ilk fırsatta kesilen maliyetin; emeğin ücreti olması uygulamasına son verilmelidir. Sosyal devlet ilkesini bir kenara bırakıp liberal ekonomik politikalar izleyen hükümetler oylarını emekçi sayesinde aldığını unutmamalıdır. Vergi ve gelirdeki adaletsizlik işverenin cebine kâr olarak girmeye devam ettikçe bu kazalara kader dememiz imkansızlaşır. Bütün denetimler yapılsın, her şey usulüne uygun olsun yine de kaza oluyorsa bırakın o zaman kader diyelim. Hani bir soru vardı ya 1 ton pamuk mu ağır, 1 ton demir mi ağır diye. Nedense bugün 1 ton kömür mü değerli, 1 ölen insan mı değerli diye değiştirmek istedim.”

Yazarın Diğer Yazıları