Türkler chicken oynuyor

Amerikan filmlerinde görürüz, gençler direksiyon başında karşıdan karşıya, birbirlerinin üzerine otomobil sürerler. Yoldan, kim korkar, çekilirse, o kaybeder. Taraflar çekilmezse, kafa kafaya çarpışır, büyük olasılıkla da ölürler. 1950 ve 1960’lı yıllarda gençlerin popüler oyunudur Amerika’da. Bunun adı chicken, yani tavuktur. Oralarda korkağa da chicken derler. Türk halkı da seçimde bu oyunu oynadı. Ama bu hesaba göre, bizim bir değil, 17 milyon ’chicken’imiz var. Açıklayacağım.

Biliyorum, yabancı ülkelerin, Davutoğlu’nun başbakanlığa atanmasıyla ilgili açıklamalarına hayret ettiniz. Ne demiş ABD, “biz Türkiye Başbakanları ile çalışırız.” Bravo, ne deselerdi yani, “biz küsüz, onunla konuşmayız”  falan mı? Devletlerarası ilişkilerde, beylik laf bunlar. Adamlar, Putin’i kaç defa kutladı, Saddam Hüseyin’in ve Esad’ın, kukla parlamentolarında yapılan, tiyatro oylamalarla seçilmelerini de kutlayıp, iyi ilişkiler temenni etti. 
Gerçekte, kişinin kim olduğu, ne olduğu, nereye kadar taviz vereceği, perde arkasındaki esas kukla oynatıcının kimliği herkes tarafından iyi bilinir. Bazen de, kendileridir kukla oynatıcı. Onlar ayrıca bu ve değişik alternatiflere göre, oyun planlarını da hazırlamışlardır. Bizim gibi ülkelerin değil, ama devletlerin, uzun vadeli değişik planları vardır. Geçenlerde ortaya çıkan dinlemeleri, tüm NATO müttefiklerinin yaptığını söylesem, biliyorum hayret edeceksiniz.  
Neyse, sadaret makamına Türk siyasi tarihinin medarı iftiharı, Davutoğlu’nun atanması konusunda, ben de bir çift şey yazmak istedim. Diyeceksiniz ki yazmaya ne hacet, eserler ortada. Haklısınız. Kendisi ile yıllar önce, Abdullah Gül’e danışmanlık yaparken Washington’da tanıştım. Aslında buna pek de tanışmak denmez. 
Yılını tam hatırlamıyorum, ama Tayyip Erdoğan Başbakan olmuş, Abdullah Gül de, Dışişleri Bakanı olarak Washington’a gelmişti. Çok sevdikleri Willard otelinde kalıyorlardı. Lobide Gül’ü beklerken, Türk heyetinden olduğu her tarafından belli, yalnız bir adam gördük. Kimse yüz vermiyor, kimse konuşmuyordu. Gazeteci arkadaşım Yılmaz Polat ile zaman öldürmek için, oturduğu koltuğun karşısına oturduk. Bir iki merhaba ve laflama sonrası, Abdullah Gül’ün, dış politika danışmanı olduğunu öğrendik. 
O günlerde ABD, en büyük hissedarı olduğu, IMF’nin (Uluslararası Para Fonu) başına, yeni bir direktör atamaya hazırlanıyordu. Konuyu konuşma olsun diye oraya getirdik ve ABD’nin, IMF’yi kullanarak nasıl dünya politikasına yön verdiğinden söz ettik. Ne yapacaksınız, can sıkıntısı ve adamla ilk tanışma, birbirimizi yokluyoruz. Bu dış politika danışmanının, IMF hakkındaki veciz değerlendirmesi, öyle zırva bir noktaya geldi ki biz bu zoraki sohbeti kesip, başka bir köşeye gitme ihtiyacı duyduk
Dışişleri Bakanı olarak, Washington’a geldiğinde, kendisine yönelttiğim, ciddi politika sorularına, cevap vermekten hep kaçtı, yalnızca daha önce, havuz medyası ile aralarında kararlaştırılan, balık soruları yanıtladı. Havuz medyasının pompalamasına rağmen, Washington kendisini, kolay lokma olarak gördü ve verdikleri talimatların, sorgu sual edilmeden uygulanmasından memnunluk duydu. 
Ancak birçok kez kendime sordum, bu kadar fecaat bir dış politika, mürekkep yalamış olan Davutoğlu’nun mu, yoksa ona talimat verenlerin mi eseri? Ama şurası bir gerçek ki Türk dış politikası, atandığı başbakanlık için, ne olacağının somut göstergesi. Hani ne derler, yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır diye. 
Zaten ülke çöküşe doğru gidiyor. PKK, ülkeyi açılım yalanıyla parçalıyor, Atatürk heykellerini yıkıyor. Kuzey Irak’ta kurulu Kürt devleti, bölge içinde problem gördüğü Türkmenlerin IŞİD tarafından temizlenişini seyretti. IŞİD denilen İslam düşmanları, alet olmanın da ötesinde. Tıpkı Afganistan’da El Kaide ve Taliban, Filistin’de Hamas. Bu senaryo Afganistan’da Ruslara direnişi destekleyen Pakistan’da yaşandı. Bugün bakın Pakistan’ın haline.
Ekonomi için alarm çanları çalıyor. Farkında mısınız, kuru fasulyenin, ya da limonun kilosu kaç lira. Pazarlarda dolaşanınız var mı, sebze meyve fiyatlarını biliyor musunuz? Herkes Eylül ayından itibaren durumun kötüleşeceği uyarısı yapıyor. Açın yabancı basını, Türkiye’nin sonu ve çöküşünü tartışıyorlar. Ama olsun, sevgili seçmen kardeşim, Tayyip Erdoğan’ı seçen ulusum, ekonomiyle chicken oynamaya devam ediyor, bakalım çarpışma ne zaman? Ve kaçan mı, ısrar eden mi, chicken olacak? 

Yazarın Diğer Yazıları