Türkiye sürekli irtifa kaybediyor!

Fırtınaya dönüşen sözde “Arap Baharı” nın etkileri hala Orta Doğu’yu yakıp kavuruyor.
Orta Doğu’da özellikle Irak ve Suriye’nin kuzeyinde göz göre göre tezgâhlanan çirkin ve kanlı oyunlar, tehlikeli stratejilerin ucu, ne yazık ki, Türkiye’ye bulaşmış ve etkisini her alanda gösteriyor.
Çeşitli Arap ülkelerinin yanı sıra ülkemizde yaşananlar  “Badül harap ül Basra”  sözünü trajik bir şekilde hatırlatıyor.
Gerçekten de, “Basra harap olduktan sonra” harcanması muhtemel çabalar hiçbir işe yaramıyor.
Rusya’nın devreye girerek ABD’nin Suriye politikasını hafifletme çabası yeni bir dönemi işaretliyor.
Artık her şeyden önce, Türkiye’nin biraz daha gecikmeden Suriye stratejisini değiştirmesi ön plana çıkıyor.
Her ne kadar,  “tampon” veya  “güvenlik”  bölgeleri ihdas edilmesi seslendiriliyorsa da, sürecin tehlikeli boyutlar kapsadığını kabul etmek icap ediyor.
Zira; çoğu politikacı, askeri uzmanlar, yazar ve hatta stratejist özellikle  “tampon”  bölgenin ne denli bir tuzak olduğunu her zaman önemle belirtiyor.
Bir defa, Suriye ile Türkiye arasındaki sınır uzunluğu 910 km civarında bir hat oluşturuyor.
Türkiye tarafında kalan bir kısım topraklar mayınlanmış şekli ile duruyor.
Tampon bölgedeki halkın her hangi bir güç girişiminde bulunma ihtimali daima mevcut görülüyor.
Zaten, çoğu sınır bölgelerinde barındırılan 2 milyona yakın Suriyelinin mevcudiyeti kuşku uyandırıyor.  
Halkın toplu girişimleri, isyanları veya Peşmergelerin çeşitli direnişlerinin sonuçları şimdiden hesaplanamıyor.
Ne var ki, yıllar önce İsrail’in, Arap topraklarında oluşturduğu tampon veya güvenlik bölgesinde aldığı hezimetler unutulmuyor.
Strateji değiştirmeye gelince; öncelikle Türkiye’nin, yıllarca dost olarak yaşadığı komşu ülkesi Suriye’de herhangi bir  “mezhep”  ve  “etnik”  düzenlemeye kesinlikle girmeyeceğini dünya kamuoyuna duyurma zorunluluğu öne çıkıyor.
Yeri gelmişken, sözde “Arap Baharı” sürecinde, resmi politikaya ters düşen görüşlerin yanlış değerlendirildiğini de belirtmek bize düşüyor.
Kaldı ki, sözde “Arap Baharı” na bulaşmamızın başından beri yanlış bir politika olduğunu değerlendirenler gün geçtikçe çoğalıyor.
Unutulmamalıdır ki; “bahar-mahar” derken, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde  “Peşmerge devleti” boy atmış bulunuyor.
Hatta, Kobani adı verilen Ayn el-Arap’ta meydana gelen ve halen tam olarak “ne olduğu” bilinmeyen gelişmeler Türkiye’nin içine düştüğü feci durumu adeta ispatlıyor.
Öte yandan; Peşmergelerin, Irak’ın kuzeyinden Suriye’ye ABD ve İsrail’in planı dahilinde geldikleri iddiası halen güncelliğini koruyor.
Bu arada, Suriye’nin kuzeyinde böyle bir oluşumdan aylar önce tarafımızdan bahsedildiğini ve yazıldığını da belirtmemiz bize düşüyor.
Aslında, böylesine bir gelişmeyi görmemek elden gelmiyor.
Tabii ki; Amerika, Irak’ın kuzeyindeki verimli petrol sahalarını ve akımını kontrol altına almak için, yıllarca beslediği PKK unsurlu Peşmerge şimdi sahada hüküm sürüyor.
Asıl proje ise; Irak’ın kuzeyinde çıkan petrolün, Lazkiye’ye kadar güven içinde gelmesi ve sonra sözüm ona hür dünyanın malı olmasını içeriyor.
2012’lerde Suriye üçe bölünürken, bir ucu Irak’ta diğer ucu Suriye’de Peşmerge oluşum hayat buluyor.
Öte yandan, Irak’ta kaynaklanan terör örgütü IŞİD’ın Suriye’de de kanlı varlığını göstermesi bütün bu gelişmelere kendiliğinden ekleniyor.
İran’ı, sonra da komşularını bu tehlikeli örgüt ve eylemlerinden korumak gittikçe zorlaşıyor.
Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde gün geçtikçe gelişen ve boyut değiştiren olaylardan İran kendini ustalıkla korurken, Türkiye’nin hem kararsızlığı hem de vaz geçemediği Suriye rejimine karşı “katı” politikası endişeyi daha da arttırıyor.
Görülüyor ki, çok çetrefilli bir grafik ve çok tehlikeli strateji bölgemizi sarmalıyor.
...Ve Türkiye ne yazık ki, sürekli “irtifa” kaybediyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları