Hz. Mevlânâ’nın dünyaya çağrısı

Çileli gezegenimiz ve özellikle içinde yaşadığımız bunalımlı Orta Doğu’da, birbirlerini din, mezhep ve etnik nedenlerden kıyasıya öldüren insanların, her şeyden önce barışa ihtiyaçları bulunuyor.
Bu pazar yazımızı, acılardan arındırarak asırlar önce, insanlığa  “barış” için yapılan çağrıya ayırmak gerekiyor.
Büyük düşünür ve gönüller sultanı Hazreti Mevlânâ’nın 741. “Vuslat” yıldönümü  “Şeb-i Arus” yıllardır bütün coşkusuyla sürüyor.
Aslında Hz. Mevlânâ’dan,  “barış”  için,  “sevgi”  için, “huzur” ve  “hoşgörü”  için bütün dünyanın yararlanması icap ediyor.
“Şu toprağa, sevgiden başka, aşktan başka, hiçbir tohum ekmeyiz. Şu toprağa, şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz”  diye seslenen Hz. Mevlânâ’nın felsefesine, hoşgörüsüne doymak duygusu, hiçbir şekilde bitmiyor.
Hz. Mevlânâ,  “tövbeni bin kere bozmuş olsan bile gel”  diye çağrıda bulunurken, dergâhında  “hak” yolunu,  “hoşgörü” ve “sevgi” aşılamak için  “sabır” la beklediğini, sanki yıllardır tekrarlanan törenler doğruluyor.
Hz. Mevlânâ’nın sözleri, hikmetleri, birbirini tamamlıyor ve biri daha  “anlamlı”  hissediliyor.
Bu arada,  “kâinatın hareket”ini müzik ve ritim ile danslaştıran  “sema”  gösterileri bambaşka zenginlik ve derinlik kazandırıyor.
“Şeb-i Arus” döneminde ise ziyaretler sıklaşıyor ve bütün dünyanın çeşitli yörelerinden gelen insanlar adeta huzuru soluyor.
Mevlânâ’nın seslenmesi, muhtaç olunan aşka, coşkuya, sevgiye, nura, yücelmeye çağırıyor.
Olağanüstü bir düşünce ve gönül adamı Mevlânâ gibi engin bir ruh, herhangi bir ulusa yahut etnik kökene, kendini ait görmüyor, hepsinin ötesinde sayıyor.
Varlığının şöyle bir tanımlamasını yapıyor:
 “Doğudan da gelmedim, Batıdan da. Yerim yurdum ne topraktır, ne deniz. Ne insanlar akrabamdır, ne melekler, periler, ben ateş de değilim köpük de; ne tozum ne şebnem.”
Böylece Mevlânâ, bütün dünyaya yani hepimize, bütün insanlığa ve her çağa ait oluyor.
Kısacası, büyük düşünür ve gönüller sultanı Mevlânâ’nın 741.  “Vuslat” yıldönümünde de dünyaya çok gerekli olan sevgi ve barış mesajları yayılıyor.
Nitekim;  “şu toprağa sevgiden başka, aşktan başka hiçbir tohum ekmeyiz. Şu toprağa, şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz” diye seslenen Hz. Mevlânâ’nın 800. doğum yıldönümünün UNESCO tarafından ilan edildiği ve dünyanın birçok yerinde kutlandığı unutulmuyor.
Bütün dünyada Hz. Mevlânâ’nın felsefesine, hoşgörüsüne doymak duygusu hiçbir şekilde bitmiyor.
Ancak, ihtiras, kin ve intikam tohumları özellikle Orta Doğu’da boy atarak, insanların birbirlerini öldürmeleri durmuyor veya durdurulamıyor.
Zaten Hz. Mevlânâ’ya göre; insanın evrimi henüz tamamlanmamış sayılıyor.
Çünkü insanın; olgun, kâmil, mükemmel olmak üzere yaratıldığını bütün dinler belirtiyor.  
 “İnsan-ı Kamil” olmak sadece insanın iyi ahlaklı, yardımsever, sevgi dolu biri haline gelmesi demek anlamına gelmiyor.
Mevlânâ’nın  “ne düşünürsen savaşa dair, ben ondan uzağım, çok çok uzaklardayım” sözleri tüm insanların kardeşliğine, evrensel uzlaşmaya çağırıyor.
Olağanüstü bir düşünce ve gönül adamı, Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin  “aşkın kendi dini var, tüm dinlerden apayrı:
Allah’ı sevenlere tek din, yalnızca Allah”  deyişindeki derinlik insanlığa iz oluyor.
Ne var ki; Mevlânâ gibi engin bir ruh, herhangi bir ulusa ya da etnik kökene ait kendini görmüyordu.
Yüzlerce söylevinde, milliyet, ırk bağlarından uzak olduğunu söylüyordu.
Bir yanda; Mevlânâ’nın hikmetli sözleri, derin söylevleri ve samimi çağrıları yüzlerce sene, yeryüzünde yankılar uyandırırken, hatta  “muhip”  bulurken ne yazık ki özellikle bölgemiz Orta Doğu’da bitmeyen kanlı çatışmalar çoğu vakit suçsuz insanların ölümüne, sefalet içinde yaşamalarına neden oluyor.
“Dinle ney’den duy neler söyler sana.
Derdi vardır ayrılıklardan yana.”

Yazarın Diğer Yazıları