Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Tuncay MOLLAVEİSOĞLU

Tuncay MOLLAVEİSOĞLU

Şu NATO meselesi...

Türkiye gündem bombardımanı içinde işin özünü sürekli ıskalıyor. Olayın özü ortada dururken yan unsurları üzerinde fırtınalar koparılıyor!

Zarrab Davası'ndan NATO tartışmasına kadar yanlış sorular, hatalı sonuçlara götürüyor.NATO tatbikatı sırasında Atatürk ile Erdoğan'ın fotoğraflarının düşman cephelerde gösterilmesi neyi amaçlıyordu? Bu çirkin eylemi yapanların amacı neydi? 

Değerli meslektaşım Arslan Bulut, sonuçları açısından eylemin AKP'ye yaradığını özetleyen bir yazı kaleme aldı... Eleştiri yağmuruna tutuldu! Bence Arslan Bulut haklı bir soru işaretini gündeme taşıdı. Bu olayın faili ve arkasındaki "akıl" sorgulanmak zorunda.

NATO demek ABD demek... ABD'nin YPG aşkı ve Zarrab Davası, Ankara'da giderek tırmanan anti Amerikancı  havayı besliyor. Eylemde hem Atatürk'ün hem de Erdoğan'ın hedefe konulması, Ankara'nın toplumun tüm kesimlerini NATO ve ABD karşıtı hizaya getirmesi açısından önemli bir basamak oldu.

Bir başka açıdan bakılırsa, Türkiye'nin Batı ile gerilen ilişkilerinin tamamen kopması için de planlanmış bir eylem olarak görülebilir.

Sebebi ne olursa olsun, benim üzerinde durmak istediğim mesele NATO'da kalmanın ya da NATO'dan ayrılmanın yine yanlış zeminler üzerinde tartışılması meselesi... Asıl sorulması gereken soru şudur? "Türkiye'nin güvenliği için NATO'da kalmak mı iyidir, NATO'dan çıkmak mı?"  

Güvenlik odaklı bir perspektiften bakarsak doğru yanıta ulaşabiliriz. Daha önceki yazılarımda belirttim; NATO şemsiyesi altındaki devletler Türkiye'nin güvenliği için, Avrasya güçlerinden daha büyük tehdit oluşturuyor! Çünkü Türkiye'nin en hassas meselesi olan bölücü terör konusunda kör ve sağırlar! Ayrıca bölgemizdeki ulus devletlerin bölünmesi projesine; Suriye ve Irak örneğinde olduğu gibi yeşil ışık yakıyorlar!

Türkiye tehdit algılarını oluştururken NATO üyesi ülkeleri, komşularından ve Avrasya ülkelerinden daha üst sıralara oturtmak zorunda! Ancak tehdit algımızın NATO'ya yönelmesi, NATO'dan çıkmamız anlamına da gelmez.

Gazetemizin değerli yazarı Armağan Kuloğlu dün kaleme aldığı makalesinde askeri bakış açısı ile bu gerçeğin altını çizdi. Stratejist, emekli general Nejat Eslen ile yaptığımız telefon görüşmesinde ise Eslen Paşa; Türkiye için NATO'nun tehdit oluşturduğunu, yakın tehdidin NATO'dan geldiğini belirtiyor ancak "ama" diyerek ekliyor;

"Türkiye'nin güvenliği için NATO'da kalmak daha faydalıdır".

Dış politika denilince ilk akla gelen isimlerden Onur Öymen ile konuştum. Tele 1'de yayınlanan ve memleket meselelerine net yanıtlar veren bir başucu program yaptık. Onur Öymen de; Türkiye'nin veto hakkı nedeni ile NATO'da kalmasının, kendisine NATO'dan gelebilecek tehditlere karşı güvenlik sağlayacağı kanaatinde... Öymen ayrıca NATO üyesi olmanın ulusal çıkarları terk etmek anlamına gelmediğini ve NATO'da kalarak, NATO'ya rağmen, ulusal çıkarlarımızın korunabileceğini belirtiyor.

***

Büyük kararlar verirken duygusallıktan olabildiği kadar uzaklaşmak gerekir. Türkiye, üyeliği uğruna şehitler verdiği NATO'da ağırlığını; ekonomik, siyasi ve askeri gücü ile artırmayı hedeflemelidir. Güvenliği ile ilgili meselelerde NATO kaynaklı tehditlere; hem veto yetkisi ile hem de "aynı şemsiyenin altında olmanın" getireceği haklı tepkisi ile karşılık verebilir. Bu tepkinin uluslararası geçerliliği ve hukuku olacaktır.

Tüm bu yazdıklarım beni "nato'cu" yapmaz! Tersine NATO üyeliğinin geçmişten bugüne yöneticilerin de teşne olması nedeni ile Türkiye'ye özgünlüğünü ve bağımsızlığını kaybettirdiğini düşünüyorum. Türkiye'nin ulusal çıkarlarını herşeyin üzerinde tutan bir gazeteci olarak, memleketin sığ sloganlarla bilinmeze sürüklenmesinden endişe ediyorum.  NATO meselesine "güvenlik" şemsiyesinden bakıyorum. Türkiye'nin NATO'da kalması, Avrasya ile ilişkilerini dondurması anlamına asla gelmemeli. NATO'yu bir denge unsuru olarak değerlendirip hem komşuları ile hem de Türki Cumhuriyetler başta olmak üzere Avrasya güçleri her türlü işbirliğini geliştirebilmelidir. Mesele Türkiye'nin kendisi gibi olabilme meselesidir... Mustafa Kemal Atatürk "yurtta barış dünyada barış" felsefesi ile nasıl bir denge ve özgün bir dış politika yarattıysa, NATO'cu Avrasyacı demeden Türkiye bu özgün felsefenin izinden gitmelidir.

***

Neyi konuşalım?

Dün Hürriyet'in iki yazarı Ahmet Hakan ve Ertuğrul Özkök, Zarrab meselesinin çok da önemli olmadığını, gündemde bu kadar yer tutmaması gerektiğini anlatan yazılar kaleme aldılar. Ahmet Hakan muhalefetin Zarrab üzerinden iktidara yüklenmesinin bir sonuç vermeyeceğini anlatmaya çalışmış. Hürriyet bu meseleyi sanki önemsizleştirmeye çalışıyor hissine kapıldım.

Üç şey söylemeliyim:

1- Zarrab meselesi önemlidir! Çünkü Türkiye'de "milli çıkarımız için İran ambargosunu deleceğiz" diye yola çıkıp, banka hesaplarını "milli konu" kılıfı altında kimler doldurmuştur?, bu sorunun yanıtı önemlidir.

2- 17/25 Aralık operasyonlarını, evet  FETÖ'cüler yapmıştır. FETÖ, eski ortağından, onu hassas yerinden ifşa ederek kurtulmak istemiştir! Yasadışı bu faaliyetleri yapan FETÖ'cüler cezasını çekmelidir. Ancak ortaya saçılan yolsuzluk iddialarının, Reza Zarrab'ın rüşvete bağladığı isimlerin de üzerine gidilmelidir.

3- ABD, Zarrab meselesine Türkiye'yi sıkıştırmak için "koz" mantığı ile yaklaşıyor olabilir. Bu ABD'yi bağlar, alacağı kararlar zerre önemli değildir.

Yazarın Diğer Yazıları