Yeni bir şey….

Yeni bir şey….

Türkiye Cumhuriyeti, çok pardon artık "Cumhurbaşkanlığı" oldu; bir süredir, "Cumhurbaşkanlığı Kabinesi"nde Hazine ve Maliye yahut Ticaret Bakanlıklarının da var olduğuna dair bir görüntüden mahrum olduğumuzdan, ekonominin gidişatına dair en yetkili isim olarak Kültür ve Turizm Bakanı Serdar Çam''ın ağzından ilan edilen "yeni bir şey" mevzunda ziyadesiyle gülündü eğlenildi.

Mevzuyla ilgili alay kotası dolduysa, şimdi biraz da, bu "yeni bir şey"in "ne menem bir şey" olduğuyla ilgilenelim mi?

***

Çam''ın, "Binbir şikayet ve eleştirilere rağmen Türkiye dünyada sanki; yepyeni bir şeyi deniyor! Yepyeni bir risk alıyor! Yepyeni bir dönemeçte" ifadelerinin öne çıktığı tivit serisinde başka ne dedi?

"Şu an Asya''da üretimin krize girmesi; navlunun aşırı pahalanması; tedarik süreçlerinin çok uzaması&dünya pazarlarının ürün bulmakta zorluk yaşaması Türkiye için de ciddi sorunlar getirse de büyük fırsatlara gebe. Satın alma gücümüzü artırmak kaydıyla ciddi üretim üssü olabiliriz!.."

***

"Yeni bir şey", aslında biraz eski bir şey yani!

İktidarın, Covid-19 salgının ekonomik sonuçları belirlemeye başladığı andan itibaren itibaren talip olduğu "Çinleşme" hedefi!

***

İktidar zihniyeti açısından, "adalet" başlıklı bütün reform paket/metinlerinde yer alan vaatleri "kuvveden fiile" geçirip, "hukuk devleti" olmanın bütün gereklerini yerli yerine getirmek, kişi, kurum ve kuruluşların Anayasal garanti altında bulunan en temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermek, onlara "soğan ekmek" yedirmekten çok daha zor olduğundan, yatırım ve sermaye akışı için şart olan "güven ortamı"nı oluşturma ihtimali kalmayınca…

N''apsın!…

Umut fakirin ekmeği…

Covid-19 belasından sonra üretim için coğrafi olarak kendisine daha yakın ama işgücü anlamında Çin''i aratmayacak ucuzlukta yeni merkezler arayan "Batı dünyası"na "Bana gel" demeyi tercih etti.

***

Hoş, "Batı dünyası" da gelmedi değil; geldi.

Bu nedenle, Türkiye''nin en görkemli, o "rekor" denilen ihracat verileri pandeminin hemen akabine denk geldi!

Ve fakat…

"Türk lirasının değerini bilinçli olarak düşürüp, ihracatta rekordan rekora koşma" planı kağıt üzerinde tutsa da, kazın ayağı, yol açtığı sonuçlar itibarıyla bambaşka!

Zira…

İhracat-ithalat birim değer endekslerinizin de, miktar endekslerinizin de arasında bariz bir zıtlık yahut ters orantı varsa…

Evet doğru, miktar olarak çok daha fazla mal ihraç ettiğiniz halde bunu "paranızın değersizliği" dolayısıyla çok daha düşük fiyattan satıyorsanız…

Üzerine de, evet çok daha az malı, ama "kurun yüksekliğinden dolayı" çok daha yüksek fiyattan alıyorsanız…

Kazanmış değil kaybetmiş oluyoruz dillere destan rekor ihracatınızla!

Ki, itirazım yok, bu da kendi klasmanında kolay kolay kazanılamayacak, tarihi bir başarı!

***

Demem şu:

Başarısız olmadıklarını iddia ederken doğruyu söylüyorlar; tam da planladıklarını yaptılar; başardılar; "Daha çok malı daha düşük fiyata satıp, daha az malı daha yüksek fiyattan alma" tercihleriyle hepimizi her gün daha da yoksullaştırıyorlar!

***

Bu "yeni Çin''leşme" sevdasına kapılmalarındaki, güya temel motivasyonlarından bir tanesi yatırım ve üretim patlamasına paralel istihdam patlamasının da yaşanacak olması…

Da…

Minik bir pürüz var orada da…

Hadi, bu enflasyonda karın tokluğuna çalıştırmanın da karın doyurmaya yetmeyecek olması bir yana, iktidarın zaten "ucuz işgücü kaynağı" olarak Suriyeli, Afgan gibi "kaçakları" benimsediğini ilan ettiği bir ortamda, tam olarak ne faydası olacak bu istihdam artışının Türk vatandaşlarına?

***

Bir ırkçılık polemiğine daha girmeye mecalim yok ama, sanırsın bugüne kadar Çin''den güle oynaya alıp da ihya olduğumuz şey var da, tutup da "Çin tarzı kalkınma"yı model alıyoruz en ölümcül kriz anında!

Dön dolaş geldik mi yine Bilge Kağan''ın bengi ikazına:

"Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin!

***

Hadi buradan söyleyin şimdi:

Alınan riskin neresi "yeni"!

SORU-YORUM

Tamam değil ya, hadi öyle olsun; "savaş"a da tamam diyelim.

15 Mayıs 1919''da başlayan Kurtuluş Savaşı, 11 Ekim 1922''de "nihai zafer"le neticelenmişti.

Ona atıfla, 16 Ekim 2018''de, dolar 5.78 seviyesindeyken başlatılan "Ekonomik Kurtuluş Savaşı"nda, 23 Kasım 2021''e gelindiğinde Türk Lirası''nın zafer ilan etmesi beri dursun, dolar 13.50''ye kadar tırmanmışsa; kim sorumlu tutulabilir bundan; ''Başkomutan''dan başka?

Yazarın Diğer Yazıları